7 Ocak 2011 Cuma

ooh içimi döktüm rahatladım


Blogu uzun zamandır aksattım biliyorum ama hiç keyfim yok sevgili blog camiası. Sanırım hayatımda geçirdiğim en depresif bazen de en manik günleri geçiriyorum. Resmen sinirler laçka.

Şu hayatta en nefret ettiğim şeyin belirsizlik olduğunu öğrendim bu dönem (dönem derken bayaa okul dönemi)Yine bu dönem hayatımın en boşa geçen dönemini yaşadım, ya da şimdilik öyle düşünüyorum belki ilerde değişir.

İlk sıkıntım yüksek lisanstan beklediğim verimi alamamam. Yüksek lisansın her zaman daha özgür, daha verimli olacağını düşünmüşümdür. Lisansın uzantısı olmayı bir türlü geçememesi beni gerçekten çok üzdü. Yüksek lisans programına zorunlu ders koymayı anlıyorum aslında. Sonuçta o programı bitirince öğrenmemizi kesin istedikli bazı şeyler olması çok doğal. Ama seçilmiş olan zorunlu derslerin içeriği benim canımı çok sıktı. Mesela, lisans programında olması gereken instructional design dersi yani öğretim metodları dersi diye bir şey var. Değişik metodları ezberlemekten öteye geçemedik o derste. Yüksek lisansa katılanların bir kısmı kendini geliştirmek isteyen öğretmenler, bu ders onlar için faydalı olabilir ama akademik devam etmek isteyenler için fazla bir seçenek yok.

Yapılması gereken tezimiz üzerine çalışacağımız konuyu araştırırken bize yol gösterecek, makale, tez nasıl yazılır, araştırma nasıl yapılır, nicel ve nitel araştırma yöntemleri nelerdir gibi konuların olduğu dersler açmak olmamalı mı? İşimize yarayabilecek tek ölçme değerlendirme dersinde, yeni istifasını vermiş eski dekanımızın hayat tecrübelerini dinlemekten, onun söylediklerine karşı çıkamayıp kafa sallamaktan ve kesin anlamamız gereken tanımlarla ilgili bildiğimiz her şeyin çorba olması ama dönem sonu gelmiş olmamasına rağmen hala yerli yerine oturmaması gibi şeyler tecrübe ettik.

İşin içine insanın girdiği durumlarda saçma bir tane test verip(mesela bir şeye karşı tutum testi- nasıl ölçersin anacım birinin tutumunu çoktan seçmeli testle), durum budur diye makale yazmanın saçmalığının öğretildiği lisanstan sonra hala inatla test yazım yöntemleri, nicel araştırmanın yüceliği ile ilgili derslere devam edilmesi çok acı. Bunun nedeni lisans derslerini daha genç ve günümüzde yapılan araştırmaları daha iyi takip eden hocaların, yüksek lisans derslerini ise nispeten daha yaşlı profların vermesi. Bence bunun tam tersi olması gerekiyor ama işte proflar büyük sınıflarla uğraşmak yerine 5-6 kişilik yüksek lisans sınıflarına ders anlatmak istiyor. Bilmiyorum belki biraz ağır eleştiriyorum ama sonuçta bu dönem bir dersimizin dışında- ki onu da genç bir hocamız veriyor- hiç bir dersten memnun olmadım. İkinci dönem daha iyi olacak diyor herkes bakalım...

İkinci sıkıntım da eylül başında tübitaka verdiğimiz projenin sonucunun hala daha açıklanmamış olması. O kadar sinir bozucu bir şey ki, proje açıklanırsa ve kabul edilirse çok güzel 2 yıllık işim hazır olacak, yani benim için inanılmaz bir tecrübe filan, faydalı yaz yaz bitmez. Kabul edilmezse de yüksek lisans yaparken bana haftada 2 gün filan izin verebilecek bir iş bulmak durumundayım. Ki bir öğretmen için dönem arasında iş bulmak bir hayli zor.

Yazının başında bahsettiğim belirsizlik bu işte. Yani bu dönem bakınıp bir şekilde iş bulabilirdim belki ama başlasam ve proje kabul edilirse yarıda bırakmak durumunda kalacağım ya da projeye katılmamak durumunda, iki seçenek de iğrenç. Dolayısıyla proje açıklanana kadar, yani bu geçtiğimiz bütün dönem annemlerden para almadan, arada çıkan özel derslerle tam bir survivor modunda yaşadım ve bu artık canımı inanılmaz sıkmaya başladı. Açıklansa da ben de ona göre yolumu bulsam. Zaten vakit geçtikçe projenin güzelliğine olan inancımı da kaybettim, olmayacakmış gibi geliyor. En azından olmadığını söyleseler şubatta iş ararım.

O kadar çok düşünüp kafayı yoruyorum ki her gece rüyamda bunları görüyorum. Proje açıklanmış olmamış, oturup ağlıyorum rüyamda. Ya da açıklanmış kabul edilmiş, annemleri arayıp haber veriyorum o sabah sevinçle kalkıyorum sonra rüyaymış diye yine moralim bozuluyor filan. Amaaan!

Ne çok mızmızlandım di mi? Okumamışsınızdır muhtemelen , olsun ben yine de yazayım da! Rahatladım valla! Oh be! Neyse şimdi gideyim de tübitakın sitesine bir daha bakayım, belki açıklanmıştır (bunu günde 34832948329 kere yapar oldum) Haydin sağlıcaklaa...