25 Haziran 2010 Cuma

Bu bir Naruto yazısıdır!

Ne zamandır aklımda Naruto ile ilgili yazmak vardı fakat nasıl anlatsam ey okuyucu hislerimi kelimelere dökmek çok zor şu anda. Ama siz anlarsınız ya! Yani hayatında anime izlememiş, sadece uzaktan “Sadece çizgi film bu, nesini bu kadar abartıyorsunuz” diyen özür dilerim ama lavuklara değil zaten söyleyeceklerim. Ruh hastalığı olduğunu kabul edebilirim aslında çünkü benim bazı animelere olan bağlılığım gerçekten hastalık düzeyinde olabilir. Yani oradaki karakterlerle ağlayıp gülmek, onları gerçekten ama gerçekten sevmek gerçekten çok mantıklı olmayabilir ama bu gerçekten şu anda elimde değil. 300 bölümü aşkın zamandır ki yaklaşık 20x300 6000 dakika yani 100 saat dile kolay izledim ben bu animeyi. Narutonun ve Konoha’daki diğer herkesin çocukluklarından ergenliklerine kadar herşeylerini anlattılar. Saçma sapan kavgaları,yemek yedikleri uyudukları yerleri, ilk aşkları, ilk dövüşleri, senseileri ile olan ustaları ile olan sıkı bağları, onları kaybettiklerinde nasıl üzüldüklerini…Herşeyi…En güzel yanı da sadece belli birkaç karakter üzerine yoğunlaşıp onun üzerinden duygu sömürüsü yapmaması ya da prim sağlamaya çalışmaması. Tabii ki seriye ismini veren milyonların sevgilisi canımız ciğerimiz Naruto’muz ön planda ama iş bu kadar basit değil gerçekten.

Özellikle son iki aydır filan Naruto neredeyse her bölümüyle bende bir dozer etkisi yaratıyor. Ölüm haberini çoook öncelerden aldığım Jiraiya-sama’yı kaybettikten sonra seri inanılmaz bir ivme kazandı, bir çok şey çatır çatır çözülmeye başladı. Naruto resmen onu eleştirenlere her bölümüyle tokat gibi yanıt verdi. Sage mode olsun, pain ile dövüşler olsun, Gamabuntonun görünmesi olsun…her sahnesiyle değerini ona yüze katladı. Ama benim burada söylemeye çalıştığım son bölümlerin sadece iyi dövüşler ya da görsel şovlar yüzünden süper olduğu değil. Ben şahsen Naruto adına sevindiğim için, onun birşeyler başardığını gördüğüm için içim kıpır kıpır izliyorum son bölümleri. Sage mode halinde Konoha’ya vardığında Kakashi’yi sorduğunda ve öldüğünü anladığında içimin cız etmesi, ya da Pain belalarını tek tek benzetirken “Ah canım benim,aslansın kaplansın” demem gerçekten gerçek hisler. Nasıl desem sanırım benim Naruto izlemem (naruto ile birlikte tabii ki birkaç tane daha animem var) güzel vakit geçirmek için değil. Saçma gelebilir ama sanki o karakterler gerçekten var da ben onların hayatında neler olduğunu görmezsem bir şekilde dahil olmazsam hayatımda birşeyler ters gidecekmiş gibi hissediyorum.

Bu haftaki bölümüyle beni yine mahfetti zaten. Özellikle Naruto’yu o salıncakta sallanırken görünce çok fena oldum. Resmen gidip kafasını okşayıp bağrıma basasım geldi. Kıyamam yaa!! Neyse bu bölümün odağı Hinata’ydı. Fazla kendini beğenmiş bir yorum olabilir ama bence Sakura-Naruto çiftini destekleyen Sakuracı tayfa gerçekten Narutoyu izlememiş ya da anlamamış kişilerden oluşuyor. Sakura Naruto’tu ne kadar tanıyor, onu ne kadar anlıyor ya da hiç anlamak istedi mi!! Ama Hinata’mız öyle mi. Yıllardır ağaç arkalarından, kapı aralarından utangaç utangaç asabi olmadan Naruto’yu izledi, sürekli izledi. Onun hisleri en iyi o anladı her ne kadar onu anladığını kimselere söylemese de! Hep Naruto’yu takip etti ona ulaşmak için çok ama çok çalıştı. Aynı Naruto gibi elinden geleni yapıp kendini geliştirdi. Hoşlandığı Sasuke salağı gittiğinde ortalığı birbirine veren, onu bana getir diye narutoyu kullanan Sakura, sizce ölebileceğini bile bile konohanın en kuvvetlilerinin bile karşısına çıkmaya korktuğu Pain’e karşı Naruto için diklenen , aşkını bu kadar sade dillendiren Hinata ile karşılaştırılabilir mi? Bu kadar utangaç ama güçlü bir kız karakter yarattığı için Masashi Kishimato ustaya teşekkürü bir borç bilirim. Gerçi yarattığı neredeyse her karakter için ayrı bir teşekkürü hakediyor. Bizi Jiraiya, Kakashi, Shikamaru, Rock Lee, Tsunade, Sai, Kiba gibi inanılmaz özgün karakterlerle tanıştırdı. Sağolsun varolsun!

Naruto’da şu aşamadan sonra neler olacak en ufak bir fikrim yok. Olmasın da zaten, izleyip görelim! Ama bildiğim tek şey var…Naruto’yu hiç bu kadar sinirli görmemiştim…Son sahnede Kyubi çıkmadan hemen öncesindeki ifadesi beni bile korkuttu. Sevgili Pain sana söyleyebileceğim tek şey var!!Kaç adaş kaaaaççç!!!!

22 Haziran 2010 Salı

kos hanim kizimiz sosyopat olmus!!


Selam a dostlar ne var ne yok! Bendenizi soracak olursaniz pek iyi degilim bu aralar. yok aslinda birseyim simariklik sadece. Yazin ortasinda grip olup bogazlarimin 3 katina cikmasi disinda bir problemim yok. Aabimin askere gitmesi' annem geldigi icin evden kiskisladigimiz ev arkadasimizin daha eve donmemesi nedeniyle kedim ve ben evde yalniz takiliyoruz. Sanirim bunun kendimi pek iyi hissetmememde payi buyuk. Simdiye kadar -ne kadar bazen gina gelsede- kalabalik ortamlarda kaldim. Gerek yurt olsun gerek Mecidiyekoydeki ask yuvamiz olsun populasyonu 4un altina inmeyen yerlerdi. O zamanlar cok soylendim kendi evim olsun odam olsun bos bos anime izleyeyim dizi izleyeyim diye. Simdi de arsiz gibi bundan memnun olmuyorum. Yalnizlik bazen guzel oluyor ama birkac gunu gecince sakat!!

Eskisehir'e Mert'in yanina gittim geldim ve cumartesiden beri evden cikmadim. Bugun cok sevdigim bir arkadasimin veda partisi vardi. Kendisi Ispanyol, bu cuma geri donecek. Hasta hasta oraya gittim ama partide kendimden tiskindim. Bir suru insan vardi tanimadigim...Ve benim nedense hicbir sekilde ortama ayak uydurasim gelmedi. iyice sosyallikten uzaklasmisim... Ben mi garibim...Yani yuzumde yapay bi gulumsemeyle merhaba ben rukiye..ehehehe..naber seklinde muhabbete giremedim bir turlu. Kenarda benim gibi bir kac sosyopat arkadasla digerlerini izledik..ben zaten tez zamanda lauriye veda edip kactim..Simdi de kendimi kotu hissediyorum, kiz ozenle cagirdi beni filan...Yapacak birsey yok..Sanirim bu tarz ortamlarda biraz kasiliyorum...Zaten beni germeye yardim edecek yaklasik 6 tane yabanci vardi. Tamam ingilizce konusuyorum bir problemim yok ama, bazen istemiyorum ya!! Yani yabancilara sirin gorunucegiz diye zorla mi konusmam gerekiyor!

amaaan siz bugunku yazimi dikkate almayin valla pek bi uyuzum, sadece icimi dokmek icin yazdim. Sanirim hastaliktan..Ilac icip yatayim da yarin daha cok isim var..Okula gidip ilisik kesiciim!! Bu arada sanmiyorum ki baska bir universite ilisik kesmek icin ogrencisinden para alsin! Fuck You Bogazici!! I hate you!! (ahaa ingilizce cevheri simdi acildi anca:))
(Bunu koymasaydim olmazdi gercekten. Yillardir bekledigimz sahne..Biraz spoiler gibi olacak ama..Hadi canim..Hepimiz Whitebeardin bu sekilde ortama dalacagini biliyorduk!)
(ulan adam kotuye sarinca 10 yas genclesti)
(Evet kabul ediyoruz..Zaten Ulquiorraciimiz da gitti..)
(Tanri seni korusun One Piece..Bizi boyle bir yuz ifadesi ile tanistirdigin icin)

21 Haziran 2010 Pazartesi

Goong: Bir klasik daha izlenmişler klasöründe yerini aldı


Evet dostlar… Uzun bir aradan sonra sanırım ilk defa düzgün bir yazı ile karşınızdayım. Daha önceki yazılarımda sık sık belirttiğim gibi dersler biter bitmez kendimi animelere ve dizilere verdim. İlk bitirdiğim seri de Goong. Aslında tanıtımını yapacaktım ama blogu takip edenlerin çoğu zaten izlemiştir diye düşünerek bundan vazgeçtim. 2 günde bitirdim güzelim diziyi. Dediğim gibi hiiiiç kendime engel olamıyorum böyle izlenecek birşeyler elimin altında olduğu zaman. E be Rukiye günde 2 bölüm izle yay işte 12 güne di mi? Yoook..O dizi bitmeden bana uyku ve rahat yüzü yok.

Goong’u izlemeye annemle başladım. Bir günde 8 bölüm izleyerek annemin de bir dizi bağımlısı olduğunu anladım. Ki kendisi onsuz diziyi izlemeye devam ettim diye bana yılların tribini attı ^_^Neler olduğuna dair ağzımdan laf almaya çalıştı ama…Yok söylemedim. Köye yanlarına gittiğim zaman bir daha izleyeceğim J

Pekiii ben dizide neleri sevdim neleri sevmedim (evet sevmediğim şeyler de oldu bu sefer)

(*) Prensimiz Shin’le Chaekyung arasındaki kimyayı pek sevdim. Kimbapsushi’nin en süper çiftler listesinde de vardı zaten, ama ne yalan söyleyeyim ben Yoon Eun Hye adlı kızımızın başka bir elemanla bu kadar güzel bir kimya oluşturabileceğini düşünmemiştim. Duygularını ifade etmeyi bilemeyen Shin’in kaş yapayım derken göz çıkaran tavırları, kıskançlık gözlerinden okunurken bile cool olma çabaları cidden süperdi. Ama ben saçma sapan çocuklaşan, yüzünde engel olamadağı gülümsemesiyle ortalıklarda dolanan Shin’i tercih ederim. Bu arada Shin’i oynayan Joo Ji Hoon’un Naked Kitchen diye bir filmini de izledim, orada da çok başarılıydı. Oynadığı yerlere baktım, aynı Gong Yoo gibi çok az. Ulen elinizde böyle iyi aktörler var, oynatın işte. Bakın Japonyaya, her yerde aynı adamlar ^_^. Hangi diziye baksan Kamenashi ,Yamapi ve MatsuJun var.

(*)Yoon Eun Hye’a ayrıca bayıldım. Makyaj kıyafet bu kadar mı değiştirir bi insanı! Coffee Prince’teki kısa saçlı erkek gibi olan kız nerdeee..Goongdaki prenses nerdeee. Bi de bu kızın ağlaması bana dokunuyor, ama kendi ağladığı zaman. Şöyle ki dikkatli izleyenler farketmiştir, son bölümlerine doğru neredeyse her sahnede ağlaması gerektiği için gözlerine ilaç filan sürmüşler. Kıpkırmızı olmuş..Ağlıyor ama yalandan sanki. Asıl kendi ağladığı zaman salya sümük hönküre hönküre ağlıyor. Coffee Prince’te Han Kyul’un kuzeninin yanında bir ağlama sahnesi vardı mesela, sokağın ortasında yere oturup. Ben bayılmıştım. Bayaa kızlar nasıl ağlıyorsa öyle ağlıyor, yalancıktan değiil. İtiraf edelim kızlar, ağlarken hepimiz çirkin görünüyoruz. Böyle yüzde masum bir ifade varken gözden damlalar animevari bir şekilde dökülmüyor. Bayaa buruşmuş bir surat, burundan gözlerden ne idüüü belirsiz sıvılar akarken hönkürüyoruz… Lütfen!!Yalan yok!

(*)Yan karakterlere de bayıldım bir de. Babanne olsun, sarayın işiçlerinde sorumlu amca olsun, kızımızın arkadaşları ve ailesi. Hepsi ayrı bir hava katmış olaya.

Şimdiiii nelerden hoşlanmadııım onu söyleyeyim

(*)Yul adlı elemanın vıcık vıcık aşkından nefret ettim. İlk başlarda sempatik gelse de sonra o kadar uyuz oldum ki. Yav bi rahat ver. Ne uslanmaz bir romantikmişsin sen. Tamam seviyorsun anladık da…Neyse sonunda yaptığı kıyakla kendini biraz affettirdi. Yul’un yüzündeki o buruşuk ifade beni beli bir yerden sonra rahatsız etti ya! Kendine gel dostum, sana kız mı yok, koskoca prenssin…Hala bizim şapsal kızımızın arkasından bakıp umutlanıyor. Bir de çocuk bana çok YamaNade’deki Tegoshi Yuya’yı hatırlattı. Ondan bir kafa karışıklığı yaşıyorum. Ben mi benzettim. Saç renginden mi??Bilemedim…

(*) Yul’un fesat mı fesat annesi hakkında ağır konuşurdum ama ağzımı bozmayayım. Siz anladınız beni.Lanet kadın yaa!!Hin hin bakıyor böyle!!Neyse o da buldu belasını!

(*) Son olarak, saray içinde konuşulan resmi dil size de garip gelmedi mi?Hitap biçimleri ve o garip şive. Ancak dizinin sonunda alışabildim…Ve çok geçti ^_^

Hımm..Özetle bir klasik olmuş Goong’u da izledim efendim. Beğendim çok ama bende Coffee Prince ve MiSa etkisi yaratmadı. Sonunu da beğendim… Çok güzel ama nem şimdi ne izlicem????? Niyahaaa!! Bana birşeyler önerin dostlar, çok çaresizim!!

18 Haziran 2010 Cuma

Sıkıntıdan..

Sıkıntıdan saçma sapan resimlere filan bakıyorum..Aslında çok komik şeyler var ama bir kaçını hemencecik koyayım dedim.
Geleceğimi görür gibiyim,evet!!
Bu da Suspiciousninjagirl'e gelsin :))
Sırf böyle resimlerle blog yazan bir arkadaşım var..Eğlenceliymiş böylesi de:))

17 Haziran 2010 Perşembe

Sanji e oluyor?! Hitsugaya'ya bak da adamlık öğren biraz!!

Tembellik etmeya başladığımdan beri animeciklerim aldı yürüdü..Hangi birinden başlasam neler söylesem yazıya başladığım şu an hala daha bilmiyorum. Naruto hakkında bu akşam gelecek bölümü izledikten sonra yazacağımı biliyorum ama..O özel olacak çünkü…

Az önce biriktirmiş olduğum bölümleri izleyip güncellere yetiştim..Önce One pieceten başlamak istiyorum ama ^_^

Luffy ve toparladığı muhteşem tayfa Iva-sama – Crocodile- Junbei vs.. Ace’i kurtarmaya giderken ve kendilerini büyük dövüşe hazırlarken filler sayılmacak ama abes bir şekilde araya giren “nakamalara neler oldu?” bölümleri başladı. Sırayla Nami-Franky-Sanji-Chopper-Usopp-Robin gözterildi. Haftaya da Zorro ile Brooktan bahsedilir sanırım. Daha önce de düşündüğüm gibi Kuma bütün nakamaları daha da güçlenecekleri erlere gönderdi. Bunu bilinçli yapmış olabilir fakat karakterleri tam da tanımadığı için bu o kadar olası değil. Kesin olan şu, hepsi daha da güçlenip, eksik yanlarından kurtulup geri dönecekler. Nami ve Franky’de bu çok bariz şimdilik. Çünkü Nami en yetenekli olduğu alan olan Hava hareketleri ile ilgili araştırmalar yapan bir adaya düştü. Franky ise cyborg adasına… E daha ne olsun..

Geçen akşam “kamina” ile konuşurken ki kendisi Mert’in aabisi olur dedi ki- Chopper ile Usopp da korkmamayı öğrenecekler, Robin de düştüğü yerde ayaklanmaya yardım edip insanlar tarafından saygı duyularak eskilerden kalan komplekslerinden kurtulacak - Kesinlikle katılıyorum ona. Ayrıca Usopp tam bubi tuzakları üzerine kendini geliştirebileceği bir yere düştü hem de yanında kendi gibi çakma kahrahan Herakles-nnnnn ile birlikte. Robin is artık kendini biraz daha değerli görmeye başlar sanırım.


Amaaaa hepsi bir yana şu anda ben Sanjiden bahsetmek istemiyorum. Bilenler bilir Sanjinin tek eksikliği kadınlara olan zaafı. Ve kendisi Ivan-sanın imparatorluğuna yani okamaların arasına düştü. Belki orada kadınlarda soğur ya da zaafını yenmeyi başarır ama bunu yaparken noolur gösterdikleri gibi okama olup gelmesin. Daha Bon-chan gemiye dönecek nakama olacak. Bir gemiye iki okama fazla değil mi =_=
(Bu sahneden gerçekten çok güldüm. Dövüştüğü okama Sanji'yi iç çamaşırını göstermeye başladıktan sonra utanmaya başladığını ispat etmeye çalışıyor. Hatta açı-ölçerle ölçüp ébaak ben görmeyim diye artık tekmelerini bile daha alçaktan atıyorsun diyor!-Ben fıkra bile anlatamam neden espriyi açıklamaya çalıştıysam..Hallahaalaa..Ben güldüm ama ..Valla komik lan!)
Bu arada One Piece’in çizimleri inanılmaz değişik iki haftadır, sanırım bütün ekip tatile çıkıp işi çömezlere bırakmışlar.

(SAnji ne yapıyosun kendine gel yaaa!!!Blush~~)

Hımm sıra Bleach’te:
Orihimenin birkaç haftadır görünmemesi ve güzel dövüşlerin başlaması nedeniyle sanırım Bleach aşkım yine depreşmeye başladı. Ichigo’nun köyünün semalarında yapılan dövüşler gerçekten çok iyi.Ama bu böümlerde de Hitsugaya’dan özellikle bahsetmek istiyorum. Hitsugaya Bleach’te en sevdiğim karakterlerden biri, Kubo güzel yaratmış ellerine sağlık. O bıcırık haliyle cool takılmasına bayılıyorum özellikle Ichigo’nun ona adıyla seslendiğinde sinirlenmesine filan..

Ama bu bölüm gerçekten pek bir karizmatikti. “Bana su ile gelme, yakarım uleen !” şeklinde gücü su olan bayan espadayı pek güzel yendi. Daha önce göstermemiş olduğu bir gücünü de görmüş olduk. Zaten gücü buz olan zanpaktouların çok güzel olduğunu düşünüyorum, bir kere daha emin oldum –Rukia’nınki de pek güzel ama daha gücünün farkında değil sanırım ya da yetenkeleri sınırlı, bilmiyorum. Hyoten Hyakko idi sanırım gücünün adı…Muhteşem değil mi ama bi bakın. Gökyüzünden düşen buz taneleri düştükleri heryeri çiçek şeklinde dondurdu..Bu arada tabii ki arkada çalan müziklerin etkisini de es geçmemek lazım. Bleachteki müzikler gerçekten iyi oluyor…

Aslında Fullmetal hakkında da yazacaktım ama sanırım bitince yazsam daha doğru olacak çünkü yazının sonunda sıkıştırılacak şeyler olmuyor bu aralar..Sadece şunu diyeyim..Evet yine ağladım..Scar’ın aabisinin bulduğu alkemiyi kullanırken dedikleri, Ed’in Selim’i çekip aldığı sahneler filan..Duygusallaştım yine.Ehehee..
Şimdi akşamki Naruto bölümünü heyecanla bekliyorum…Çok acayip şeyler olacak..Aaahh gelse de izlesek.


Bu arada Goong’u da bitirdim, üşenmesem de onun hakkında da bir yazı patlatsam.. Mangasına devam edilecek biten dizi serilerinden biri daha..İşin yoksa otur manga oku..Ohooo!!!

13 Haziran 2010 Pazar

günlük rapor..

Artık işim gücüm kalmadığı için aylak aylak gezebiliyorum sevgili blogseverler. Son ödevimi de bu öğleden sonra hocaya gönderdikten sonra jet hızı ile kendimi kore dizisine verdim (goong)
Evet hiç vakit kaybettim, annemle beraber 3 bölüm izledik ama annem ingilizce altyazılı izleyemeyeceği için çok kötü çevirilmiş türkçesi ile izlemek durumunda kaldık. Sanırım ingilizcesi ile yine izleyeceğim, tadına alamadım çünkü. Bir de inanılmaz sıcaktı, sıcağa küfretmekten kendimi veremedim sanırım diziye.

Neyse efendim, az önce anneciimle şöyle bir çarşı pazar gezelim, az biraz serinleyelim diyerek kendimizi dışarı attık.Aslında sadece bir ekmek alıp dönecektik ama malum mağazada gördüklerim karşısında kendimi tutamadım, bir fular bir ekmekle geri döndük.
Efendim beş harfli K ile başlayan N ile biten pek cici kıyafetlerin satıldığı mağazada zaten daha önce kendi avatarım için kullandığım resimlerin baskılı olduğu t-shirtlerden bulmuştum.

Ama bugün gördüklerim şok ediciydi!! Aksesuar bölümünden geçerken gözüm Takumi'ye benzeyen bir desenin olduğu fulara takıldı, "Haddiiii canııımmm!!" diyerek bir bakayım dedim, gerçekten de NANA fuları..Alışveriş hayatımın en hızlı kararıdır..30 sn. içinde benimdi. Anime bağımlılığı sanırım böyle birşey.
Şimdi bakıyorum da desen daha önce bildiğim bir kaç Nana resminin aynısı fakat çizim çok kötü, ayrıca nananın ismine dair hiç birşey yok. Telif hakkı veriyorlar mı acaba??

Ai Yazawa'nın olaylardan haberi var mıdır?? Bİlemiyorum, ama ben yine de mutlu oldum ^_^
Bu arada gelir gelmez internete baktım, milletin zaten haberi varmış, olsun ben de duyurayım. 5x5 piksel çözünürlükteki telefonumla foto çekip rezil etmeyeyim diye hazır çekilmişini koyuyorum.
(zamanında ichigo'yu da yapmış aynı firma..vay vay vaaay..hiç haberimiz olmadı!)

9 Haziran 2010 Çarşamba

Az kaldı azcık kaldıııı!!nihayayayaaaa

(Ben mezun olduğum gün böyle masum bi gülümseme ile cool bi şekilde durmayacağım, halaydır apaçi dansıdır bildiğim ne figür varsa sergilicem hem de hiiç utanmıcam)
Sevgili arkadaşlar, yakınmalarımdan yarından itibaren kurtulacaksınıııız çünkü bendeniz yarın son finalime gireceğim. Daha şimdiden bir rahatlama aldı beni sanki bitirmişim gibi :)

Halbuki daha lepton ailesinde ne ne yaparmış, hadronlar da neymiş, parçacık hızlandırıcıların ardındaki gizem neymiş, protonun içindeki quarkçıklar nasıl birbirine dönüşüp dururmuş gibi gibi sizin okurken bile sıkıldığınız soruların cevaplarını öğrenmem lazım.

Bugün hayatımda bir kere bile yapmadığım sınav öncesi hocaya görünüp yalvarma planını uyguladım. "Hocam, biz mezun olucaz da, ben yüksek yapıcam da, nerelere çalışsak da" gibi gibi. Kendimden utandım valla ama ne yapayım, kalırsam filan babam babacığım (kuantumdan 3 kere kaldığımı bilmiyor-tekte geçtim sanıyor) küçük bir kalp ve şeker krizi geçirmenin ardından bana küser, annemin kesin ağzı uçuklar, benim mezuniyetim bahanesiyle küçük bir İstanbul gezisi hayalleri kuran amcamlar, halamlar ve bir sürü kuzen de el birliği edip beni lanetlerler...

Ama 40toplamam gerekiyordu geçmek için, 30 küsürdeyim. Finalden bişiler yaptım mııııı geçiyoruuum!!!Yarın çook mesut bir insan olucam...

Bu aralar gerçekten de ne doğru dürüst anime izleyebiliyorum ne dizi, kusuruma bakmayın can derdine düştüm. Zırvalamalarımı paylaştığım için özüüür, ama yine de insan rahatlıyor be!!di mi??
Haydi canlar, ben yine derse kaçaar..

7 Haziran 2010 Pazartesi

Havadan havadan..hepsi havadan..

İnanılmaz bir iç sıkıntısı var bugün bende. Bildiğin nefes filan aldırmıyor resmen. Geçtim gözüyle baktığım quantum dersinden kalma ihtimalinin finalden 2 gün önce şırraaannnkkk diye yüzüme çarpması neden olabilir, ya da ayların yılların üzerimde biriktirdiği ödev yapma bıkkınlığı da olabilir, ya da aklım animelerdeyken saatlerdir bilgisayar başında bir röportaj deşifresi yapıyor olmam da, ve ancak yarısına gelmiş olmam da, sigara içememem de, sevgilimi özlemem de, ayağımı çok fena kapıya çarpmış olmam da olabilir..

Yok yaa ama hiç biri değil. Normalde ben böyle depresif filan olmam, havadan diye düşünüyorum. 10una kadar böyle yağacakmış, sonra benim de keyfim düzelir zaten. Umuyorum öyle olur.

İlk defa resimsiz bir yazı yazıyorum blogumda..amaaan ona bile üşendim şimdi..

4 Haziran 2010 Cuma

süper gün len!!


Bugün cidden acayip güzel bi gün yaa. Gerçi iyi başlamadı ama ^^.Gece manyaklar gibi uyku tutmadı. Yapmam gereken bir proje var bir türle başlayamadığım. Gece o yakamı bırakmadı. Kalktım onu yapmaya başladım, saate baktığımda 6 olmuştu. Güya 6 buçukta kalkıp staja gidecektim ama yalan oldu haliyle, 3. Saatin sonunda anca okulda olabildim. Bir de hocalarla röportaj yapacaktım, o da olmadı.

Neyse artık bu tür küçük teknik problemleri kafama takmamayı öğrendim. Zaten dün ALESten 90 aldığımı da öğrendim, keyfim o zamandan beri acayip yerinde. Bugün saat 6da okulda bölüm yemeği var son sınıf öğrencilerine. Oraya gideceğim oradan da kızlarla taksime.

Ama saatin 6 olmasını da okulun oradaki güzel bir cafede arkadaşlar muhabbet halinde geçiriyorum. Daha ne ister şu gönül…Aman sabahlar olmasın…

Bu şeker mi şeker şey de ailemizin yeni üyesi. Adını Luffy koyduk. Mıncırırken öldürmekten korktum dün.

1 Haziran 2010 Salı

sıcak çoook sıcaaakkkk!!eridiiiiiimm breh!!


Bu aralar kafamı toparlayıp hiç birşey yapamıyorum. Sebebinin kesinlikle benim tembelliğim değil de sıcak olduğunu düşünüyorum. Yoksam ben hiç birşeye üşenmeyen bir insanım az biraz tanımışsınızdır beni :P

Şubat ayında yeni evimize geçerken aman da ne güzel her yerinden güneş alıyor ne güzel koca koca camları var sıcak olur diye sevinmiştik. E be akılsızlar bu kışın yazı olmayacak mı?! Şimdi en üst kattaki her yerden ışık alan canım evimiz bize kabus gibi günler yaşatıyor. Size evin ne kadaaaaar sıcak olduğunu tarif edemem! Yoksa bu bizim eve özgü bir şey değil mi? İStanbul her yıl bu günlerde böyle sıcak oluyor muydu ya?? Bu kadar olmuyodu di mi?

Aigooo!! Annemin geldiğini söylemiştim di mi. Onunla beraber bol yemek, sağlıklı yaşam, erken yatıp erken kalkmak da evimize hoşgeldi. Tabii anneyi bulunca şımaran bir adet küçükrukiye ne yemeğe ne temizliğe karışırım ben diyip kendimi kah koridora yere kah balkona atarak günlerimi geçiriyor...Ama bu arada tabii ki de boş durmuyor. Asya zehrini annesinin damarlarına yavaş yavaş zerkediyorum. Dün gece anneme Coffe Prince izletmeye başladım. "Amaaan 17 bölüm mü bu? Bitiremeyiz ben gidene kadar" dedi ama şimdi yarıladık. Kahkahalar içinde izliyor. "Başroldeki çocuk pek şekermiş" bile dedi :))
Bu arada şu an sevgili kaynanam ve annem nişan hazırlıkları hakkında konuşuyorlar. Tarih de belli oldu. 6 Ağustos... Haydi hayırlısı :))Ay ay aayy stres yaptım bir an..