27 Temmuz 2010 Salı

Avatar'ı katletmişler anacım!


Buradan bütün irnetnet alemine seslenmek istiyorum. Arkadaşlar, dostlar, gardaşlar, emmiler, emolar…Herkes..sakın ama sakın ama sakın The Last Airbender denen filme para verip gitmeyin. Hatta indirip evde bile izlemeyin. Aylardır ne heyecanlarla beklediğimiz, fragmanlarıyla kendimizden geçtiğimiz Last Airbender yani Son Havabükücü adlı film izlerken de bizi kendimizden geçirdi. Ne hüsran ne hüsran!! Zaten Prens Zukonun yerine Slumdog’daki Hintli arkadaşın oynayacağını öğrenince anlamalıydım.

Yani neresinden başlasam eleştiriye bilemiyorum. Baştan sona kadar yazık bir film. Özellikle biz Avatar fanları için. Yıllar sonra bana ingilizce dilinde bir çizgi filmi hastası olarak izleten avatarın düştüğü haller beni derinden yaraladı a dostlar!

En başında cast inanılmaz kötüydü. Yani tamam her ulusu farklı bir millet canlandırsın gibi bir kafa anlaşılabilir ama neden Hintliler. Yani en karizmatik ateş ulusunun prensi, kralı…Hintli ya!! Yani seride de koyu tenli olsalar anlıcam! Orası hiç olmamış zaten.

Sonra karakterler: başta havadan bi topun üzerinde türlü şebeklikler yapan, sürekli oyuna kaçmaya çalışan o şirin Aang gitmiş, yerine ismi bile aynı telaffuz edilmeyen,sanki yılların sillesini yemiş küçük Emrah gelmiş. Bütün şirinliğini çizgi filmde bırakmış bu ağlak mızmız şeyi hiiç ama hiiç sevmedim.

Sokka desen seride komedi öğelerinin kaynağı,burada gereğinden fazla karizmatik ve becerikli. Sadece at kuyruğunu tutturmuşlar sağolsunlar.

Iroh: Gevşekliğiyle ünlü sürekli çay içen tonton amca gitmiş yerine fit vücutlu bilge karizmatik bi amca gelmiş. Hem o da ateş ulusundandı. Neden Hintli değil?! Kızdım bak!

Konu desen çok üstün körü, karakterleri yanlış bile olsan tanıyamıyorsun, sevemiyorsun…yani her anlamıyla iğrenç bir film.

Özetle gitmeyin, gidenleri kollarından ayaklarından prangalayarak engelleyin. Paranıza zamanınıza yazık!

Aynısı şimdi Death Note'la Bleach'in de başına gelecek ben ondan korkuyorum.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Bir One piece Aşığından One Piece:Strong World yazısı...(Seviyorum huleeyn!)

Bunu yazmasam çatlardım..Gerçekten.. Bol spoilerlı bir yazı olacağa benzer şimdiden uyarayım. Gerçi bir de şöyle bir şey var spoilerlar sadece filmden zira filmin serideki olaylarla bir alakası yok. Yine de filmi izlemeyi düşünenler – ki blogcağızımı takip edenler arasında pek de fazla One piece fanı yok- okumayın derim. Ben sadece heyecanımı paylaşmak istiyorum kendimi kontrol edemiyorum.

(Şunu da şurada belirtmek istiyorum ki karakterlerin film için tasarlanan kılık kıyafetleri möhteşem olmuş. Bir kaç kıyafet çeşidi var. Hepsi harika. Şu Chopper'ın tatlılığına bakın yaa!!! Brook'u da hippi yapmışlar. Ahahaha!)

Strong World aylaardır beklediğim One Piece adlı şaheserin 10 filmi. Bundan önceki 9 filmini izlemedim çünkü genellikle sezonların özeti şeklinde yapılmış maalesef kar amaçlı yapımlar gibi gelmişlerdi bana. Ama bu film öyle değil. İlk defa mangakası Eiichiro Oda tarafından senaryosu ve yapımcılığı üstlenilmiş. Dün filmi izlerken Mert’le de konuştuk yani adam böyle harika bir konuyu One piece’de rahatlıkla 50 bölüm anlatabileceği bir konuyu bir film için harcamış. Aslında buna harcamak demeyelim…Bana göre bu mangakanın kendine güvenini gösterir. Çünkü adam One Piece’i çizmeye başladığında öyle bir dünya yaratmış ki kendine, her türlü zaman dilimini her türlü dünyayı kullanabiliyor. Yani tropik orman olabilir bu, son teknoloji uçan arabaların ya da zımbırtıların cyborgların yaşadığı bir dünya olabilir, eski japonya olabilir yeni amerika olabilir. Bunların hangisini anlatırsa anlatsın elinde varolan yaratılmış bence en candan ve güçlü nakamalarla hiçbir şekilde sırıtmaz. O yüzden OP yıllardır reyting rekorlarını alt üst edebiliyor ve filmleri 10 yıl sonunda bile milyonlar tarafından bu şekilde beklenebiliyor.
(Beni mesteden sahnelerden biri. Yok ben çok seviyorum Luffy'nin ciddi hallerini de. Yüzünde gördüğünüz bu ifade arkadaşlarından birini koruma ifadesidir!)

(Ki burada kendilerini siper ediyorlar...Chopper'ın da böyle anlarda kendine güvenip dövüşe katılmasının hastasıyım)

Evet artık filmden bahsetmeliyim değil mi!! Size anlatamam bu hafta OP çıkmadığını öğrendikten sonra Strong World’ün gelmiş olduğunu gördüğümdeki sevincimi..Yüzümde güller açtı! Bu arada ingilizce altyazısından önce Türkçe altyazısının gelmiş olması Türkiye’de ne kadar çok fanı olduğunu bana ispat etti resmen. Ve gerçekten altyazı çok iyi çevrilmişti. Daha önce hiç türkçe izlemememe rağmen beni hiç etkilemedi.

Konu kısaca Gol D. Roger tarafından yenilen ve hapsedilen, hapisten ayaklarını kesip prangalarında kurtularak kaçan Shiki’nin Dünya Hükümetinden öcünü almak istemesiyle başlıyor. Yoları tabii ki Luffytachilerle kesişiyor. Ama neden işin ciddiye bindiğini söyemeyeceğim. O kadar da spoiler vermeyeyim. Zaten kendimi tutamayım milyon tane screen shot aldım. Onlar zehirlemeye yeter de artar.
(Şu baskın sahnesini zaten trailerlardan beri ağzımdan su akıta akıta bekliyorum. Tahmin ettiğim gibi çooook ama çooook ama çooook etkileyiciydi. Nakamalrın önden dalması, Kaptanımızın arkadan yavaş yavaş gelmesi filan..Ayyy tüylerim diken diken oldu!)(Seni çok fena dövücem Shiki..Ağzını burnunu dağıtıcam temalı bir bağırma ama aslında çok karizmatik şeyler söylüyor..Ben demeyeyim de tadı kaçmasın)

(Silah da bence inanılmaz yakışmış. Zaten sürekli silah kullanmıyorlar. Mermiler bitince klasik dalıyorlar. Dikkat ettiyseniz Luffy hala arkalarında! Hasır Şapka korsanlarımızın Luffy'e olan saygısını bu şekilde gösterdiği nadir anlardan biri ki ben çok mutlu oluyorum)

Ama filmi izlerken sürekli bir kahkaha sürekli bir “Süper yapmışlar burasını” “inanılmaz sahne olmuş” demeler. Resmen ağzım kulaklarımda izledim filmi. Animasyn zaten film olduğu için inanılmaz özenli. Müzikler öyle. Bütün karakterleri ve komik özelliklerini film içine serpmişler. Zoro’nun sürekli kaybolması, Sanji ile olan komik ilişkileri, Sanji’nin bağyan sevgisi, Brook’un don görme aşkı, Chopper’ın şirinliği, Franky’nin gaz hali, Usopp’un korkaklığı,Robin’in ciddiliği, Nami’nin sinirli hali ve tabiii ki tabii ki bol miktarda Luffy (hem şebekliği hem ciddi hali)

(Mutlu son...Bunların gemideki bu rahat seyir hallerini ne kadar izlesem yetmez. Sanji'nin kalpler çıkararak dönmesi, Zoronun kılıçlarıyla sırtı yaslı bir şekilde uyuması, Robin'in kitap okuması, Luffy'nin balık tutması filan..Yetmez yetebilemeeez)

Kısaca izlenmesine doyulmaz bişi çıkmış ortaya. Sanırım ben milyon kere izlicem. Aslında bu filmi OP izlemeyen biri bile izleyebilir çünkü serideki konuyla alakası yok. Sadece şöyle bir risk olabilir. Karakterlere aşık olup seriye başlama kararı alabilirsiniz – ki bence bu harika olur-

(aahhahah trip atan Luffy!!Surata gel!)

Bir kere daha anladım…Ben One Piece’e aşığım, hastasıyım, günümü neşelendirebiliyor ya da rezil edebiliyor. Bayaa takıntılıyım…Kötü bişi olduğunu düşünmüyorum. Çok uzun diye yıllarca başlamadığım bu seriye büyük bir kararla başladığım için kendimi kutluyorum! Afferin bana keşke daha erken başlasaydım. Bu kadar arkaşadlar..Dağılabilirirz:)

21 Temmuz 2010 Çarşamba

neredeydin rukiyeee..diyenlere (varsa tabii ki)

Ay başına düşen yazı ortalaması büyük bir hızla düşerken artık bu gidişe bir dur demek gerektiğini düşünüyorum. Her gün her gün yazıları ve mızmızlanmalarıyla başınızın etini yiyen bu Rukiye en boş olduğu günlerde neden bloğuna bişiler yazıp saçmalamıyor, yoksa sıkıldı mı aman ne çabuk sıkıldı gibi şeyleri lütfen aklınıza getirmeyin bloğumun güzide misafirleri.

Tamam kabul. Okulum bitti mezun oldum ama beni az biraz tanımışsanız kesinlikle boş duramayacağımı anlamışsınızdır. Hayır mızmızlanırım, çok iş var kahretsin derim ama boş boş yatamam. Yatsam da 2. Ve ya 3. Gün moralim bozulmaya başlar, kendimi işe yaramaz hissederim.

Daha önce bahsettim mi hatırlamıyorum ama tam okulum bitecek çok sevdiğim bir hocam bana bir projede çalışmak isteyip istemediğimi sordu. X üniversitesiyle beraber yapılacak projenin yazın yazılması ve 5 Eylül’de Tübitak’a sunulması gerekiyordu. Eğer kabul edilirse 3 yıl sürecek bu proje sayesinde araştırma görevlisi olabilecek ve bana hayli hayli yetebilecek bir maaşım olabilecektim. Ben tabii ki balıklamasına atladım. Böyle bir imkan kaçar mıydı?Tabii ki hayıııır.

Ama geçen sene yazın İstanbul’da ders yüzünden bir daha yazları kalmayacağıma dair kendime ettiğim yemini unutmuşum. Sıcakta bu işler olmuyor sevgili okuyucu. Olsa da çook zor oluyor. Şimdi her hafta olan bir toplantı ve o toplantıya yetişecek değişik işleri bitirmem gerekiyor. Eğlenceli bir yandan ama çok sıcak breh!! Evin içinde beni gaddarca kovalayan güneşten kaçıp gölge ve serin yer mi bulayım, oturup makale mi okuyayım bilemiyorum.

Neyse bu da yetmedi evet bu da yetmedi, bu Rukiyeniz kendini manga çevirisine verdi. Suspiciousninjagirl’ün birkaç ay önceki daveti üzerine girdiğim Mangasuyu adlı manga çeviri grubuna kendimi adamış bulunuyorum. Bu kadar zevkli ve tatmin edici bişey olduğunu açıkçası düşünmemiştim. Birsürü cici insanla tanıştım ama en güzeli de sohbetine doyum olmayan bal küpü insan Suspusla olan arkadaşlığımın pekişmesi oldu. Ne yalan söyleyim gerçi yüzüne de söyledim (yok yüzüne değil msnde) çok sevdim ben bu kızı. İnsan kafa dengi, ortak zevklere sahip çok insan bulamıyor, bulsa bile bazen bir şekilde anlaşamıyor. O yüzden pek mutluyum.

(Böyle şeyler işte)

Mangasuyu’na Mert ve aabisi Kamina’yı sürükledim. Şimdi üçümüz New Prince of Tennis, Durarara ve Detroit Metal City mangalarını çeviriyoruz. Hatta ustam Suspus bana edit yapmayı da öğretti artık mangaları hem çevirip hem de düzenleyip okunacak hale getirebiliyorum. Süper di mi!! Ben fazla heyecanlıyım bu konuda mazur görün ^__^

---Reklam içerir---

Manganın suyunu çıkaran şirin grubumuz artık animeye de el attı. Kuroshitsuji II ve Nurarihyon no Mago’nun güncel bölümleri en çabuk en taze bizde…

Bi bakın vazgeçemiyeceksinizzzzzzz…

Buyrun burdan alalım….

20 Temmuz 2010 Salı

Yine yeni yeniden liste: Asik Olunasi Anime Karakterleri

Evet sevgili blogseverler uzunca bir aradan sonra cok cilgin bir listeyle karsinizdayim. Kuroshitsuji II’nin baslamasiyla ve ailemizin kahyasi Sebas-chan’I tekrar ekranlarda gordukten sonra yine bu japon kardeslerimizin nasil olup da bu kadar guzel karakterler yaratip cizebildiklerini sorgulamaya basladim. Biz Turk’lerin cizimleri Nasrettin Hoca ya da TipiTip’ten oteye gecemezken adamlar nasil kizlarin ya da erkeklerin yuregini hoplatan karakterleri cizebiliyorlardi. Hayir oturup bunu arastirmadim. Ben direk urune yogunlastim ve oturup izledigim animelerden ne kadar cok yakisikli aabimiz varsa cikarmaya calistim. Aslinda cok zorlandim diyebilirim, cunku shounenlerin buyuk bir kismini, kaliteli shoujolarin hepsini silip supuren ben her animede karizmatik buldugum hatta bazen inceden hastasi oldugum karakterlerle karsilastim. Hatta bazilarini unuttum bile. O yuzden siz de kendi listenizi ya da aklinizdaki karakterleri soylerseniz beni bahtiyar etmis olursunuz.

Bir de sunu eklemek istiyorum ki bu bir en iyi 10 listesi tarsi bisii degildir ki zaten siraya koyamadim. Kafama gore siraliyorum fakat ilk ikinin yerinin gonlumde ayri oldugunu da belirtmek istiyorum^__^

Haydi millet listeyeee….

Ilk olarak cizimine kurban, sessiz karizmatik kilic ustasi Hajime Saito var. Zaten su shinsengumiler icine girdigimiz zaman cikilmasi zor oluyor. Zira hepsi tarihi onemli karakterler oldugu icin bir cok animede (Gintama haric) karizmatik ve yakisikli ciziliyorlar. Gintamadaki cizimlerin kotu oldugunu soylemiyorum ama karakterler karizmatikten ote oldukca komik. Hayir kotu mu? Hic de bile!! Aahahha fazla komik hatta. Neyse konumuza donelim.

Hajime Saito

Ikinci olarak kalbimi yine fetheden Sebas-chan var nam-i diger Sebastian Michaelis. Dunyanin en seytan en sempatik en yakisikli en neko-baka kahyasini sevmeseydik ne olurdu degil mi sevgili animeseverler?

Sebas-chan

Evet su andan itibaren belirli bir sira takip etmeden kafama gore siraliyorum. Ama madem yukarda Hakuoki’den bahsettik oradan gidelim. Dedigim gibi siralamaya baslarsam cikamam diyip sadece kaptan yardimcilari olan Hijikata Touhizo’yu koymaya karar verdim. Sorumluluk bilinci yuksek, soguk gorunen ama aslinda arkadaslarini dusunen bu arkadas karizmatik oldugu kadar yakisikli da goruyorsunuz.

Hijikata Touhizo

Anime yakisiklilarindan bahsedip de Vampire Knight’in muhtesem ikilisini koymazsak olmaz degil mi? Iste karsinizda Zero Kiriyuu ile Kaname Kuran. Ben her zaman Zerocuydum ama Kaname’nin hakkini vermek lazim. Aslinda mangakasinin hakkini vermek lazim bu muhtesem cizimler icin. Helal olsun!

Kaname Kuran
Zero Kiriyuu

Oradan daaa hafif bir ziplamayla D.Gray-Man’e geciyoruz. Cogu kizin delirdigi Kanda’nin aksine ben yaptiklari ve sempatik kisiligi yuzunden Lavi’yi daha cok sevmistim. O yuzden bu animeden de Lavi ile tabii ki ve tabii ki Allen Walker’i eklemek istedim. Allencim evet kucuk minik daha ama cok buyuk isler basardi. Ayrica Crowned clown hali her zaman derim beni en cok etkileyen goruntulerden biridir. Neden oldugunu hala cozemedim ama. Bu arada Tyki Mikk’i de bonus olarak koyuyorum.

Allen Walker
Lavi
Tyki Mikk

Bu kadar bahsetmisken sevgilime bile soyleyemeden derin duygular besledigim Himura Kenshin’i atlayamazdim dogrusu. O “oro” diyisiyle, dovuslerde yaptigi konusmalarla ve sirinligiyle animelerde feminen karakterlerin nasil asik olunasi karakterler haline getirildiginin bir kanitidir Kenshin!

Himura Kenshin

Naruto’daaan Kakashi dicem ama yuzunu gormedigim icin fazla yorum yapamiyorum- kendisini cok severim o ayri bisi tabii-.Naruto’dan Shikamaru bence genc nesilden en zeki ve ayni zamanda en gevsek karakter olmasiyla gozume girmis olan biri. Asuma’nin olumundeki sahneler ve manyak akatsuki’yi oldurus bicimiyle kalbimde ayri bir yer edinmistir. Belki karakteri cok sevdigimden yakisiklilar arasina koyarak torpil geciyorum burda bilemiyorum. Ama biri daha var kiii onun yakisikli oldugu ya da daha acikcasi tas gibi oldugu su goturmez bir gercek. Kim o? Tabii ki yondaime Hokage. Naruto’nun babasi!

Shikamaru
Minato Namikaze (Yondaime Hokage)

Bleach’te saymaya baslasam bir suru super cizimli aabi cikaririm -ki bu artik ne kadar sevmesem de mangakasinin yetenegidir- ama Ulquiorra ve Grimmjow’la yetinin anacim. Aslinda Byakuya’da acayiptir. Yok onu koymucam, cok fazla kimono icinde uzun sacli ornegi verdim zaten ^__^

Grimmjow
Kucuk emrah bakisli Ulquiorra

Yeni sezon yayinlanan Uragiri wo Boku .... gibi upuzun isimli animenin karakterlerinden Luka’da takdire sayan. Shonen-ai oldugunu soyluyorlar ki bence degil, cunku Luka’nin ana karaktere olan bagliligi tamamen elemanin bir onceki yasaminda tas gibi bir hatun olmasindan kaynaklaniyor. Ben absurd bir durum goremedim. Shounen-ai’sa da artik yapacak birsey yok. Bir sezon izledim valla...

Luka

Nana'yi unutuyordum az daha. Nana da yine muhtesem insan Ai Yazawa'nin elinden dokulen muhtesem karakterlerle bezeli bir seri. Yani Osaka Nana gibi super bir hatunu yaratmis bu kadin. Neyse bu animedeki en yakisikli aabi olara ben Takumi'yi aday gosteriyorum. Tartisilir...Ren diyenler olabilir, hatta Nobu diyenler bile olabilir...Oyumu Takumi'den yana kullaniyorum ben.

Takumi Ichinose

En son akici olmamasina ragmen en cok severek izledigim animelerden biri olan Wolf’s Rain’deki ana karakter olan Kiba’yi eklemek istedim. Wolf’s Rain bence Bones’un en iyi serilerinden biri zaten bu studyodan pek bos anime cikmiyor. Serideki kurt cizimleri ve epik konusu beni benden almisti. Izlemediyseniz izleyin derim.

Kiba
Benim listem boyle aklima gelmeyen gercekten onlarca hatta yuzlerce baska karakter olabilir. Cunku adamlar ciziyor kardesim, guzel ciziyorlar. Bize de izleyip hayran hayran bakmak dusuyor. Anime karakterlerine olan hayranligin ne bileyim Johnny Depp’e olan hayranlik gibi oldugunu dusunuyorum. Asiriya kacmadikca bir problem yok. Di mi? Di mi?

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Hanasakeru Seishounen



Ne zamandır bir anime tanıtımı filan yapmadığımı dehşet içinde farkettim. Yok yok sakin sakin “aaa ne zamandır anime tanıtmamışım, artık sırasıdır” dedim kendime. Tam gaz giden animelerim arasında canım acayip shoujo izlemek istedi. Ve aylar önce indirdiğin Hanasakeru Seishounen’e biraz şüpheli de olsa başladım. Nedense afişini hiç sevmemiştim, çizimleri hoşuma gitmemiştim, bu seriye karşı manasız bir önyargım vardı ama hiç de öyle çıkmadı. 39 bölümlük animeyi- biraz da boş olduğum için- iki günde bitiriverdim. Şöyle bir konusundan bahsedecek olursak kızımız Kajika çok büyük bir şirketin CEO’sunun kızıdır. Annesi o 2 yaşında öldürüldüğü için babası onu gözlerden bir adada yetiştirmiştir. O adada beyaz leoparı ve candan ada yerlileri ile büyümüş, çok arkadaş canlısı komplekssiz şirin bir oluvermiştir. 14 yaşına bastığı gün babası onu karşısına alır ve ona çok önemli bir sır vereceğini fakar bunu söylemesi için önce Kajika’nın evleneceği adamı seçmesi gerektiğini söyler.

(Li Ren- Mustafa- Kajika)

Bu adaylar 12 yıldır baba tarafından araştırılmış ve seçilmiştir. Fakat baba ne adaylara haber verir ne de Kajika’ya adayların kim olduğunu söyler. Sadece buluşacakları ortamlar hazırlar ve Kajika’da onları görür görmez tanıyacağını söyler. Bu arada Kajika’ya yıllardır aşık olan, onun adada yıllardır ziyaret eden tek kişi olan Li Ren bu adaylar arasında değildir. Baba (Harry Burnsworth) Li Ren’e bu koca avında Kajik’nın yanında olup onu izlemesini söyler. Böylelikle koca avı konseptiyle başlayan ama politika, iç savaş, para ve petrol savaşlarını da içine katarak bambaşka boyutlara giden shoujo animemiz başlar.

(Mustafa ve Kajika)

Benim en çok hoşuma giden adayların da aslında hiçbirşey bilmemesi oldu. Özellikle tanışılan ilk aday, yani Eugene (Kajika onun ölen leoparı Mustafa’nın reenkarnesi olduğunu düşünür ve Mustafa diye hitap eder) ilk başlarda Kajika’yı çok zorlar. Ama Kajika tatlılığıyla ve izlerseniz göreceğiniz yardımlarıyla Eugene’i kendisine aşık eder. Bu diğer iki aday olan Rumaty ve Carl için de gerekli.

(Rumaty - Evet farkettim çok yakışıklı)

Kajika bu üç adayın hepsini arkadaş olarak çok sever ama karar zamanı yaklaşınca işin içine çok ayrı şeyler karışır. Dediğim gibi izlemeniz lazım çünkü 20. Bölümden sonra vıcık vıcık shoujo anime olmaktan bir anda çıkıyor.

Bitişi beni tatmin etti açıkçası. Kimi seçtiğini söylemeyeceğim tabii ki!! ^__^

Son olarak iki tane dünya yakışıklısı anime karakteri (Li Ren + Rumaty) için kızlar bence izleyin. Pişman olursanız bloguma gelip çemkirebilirsiniz. Kabulumdür!!

(Bu da karizmatik aabimiz Li Ren)

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Dikkat! Romantik öğeler içerebilir!!

Bundan tam olarak 4 yıl önceydi. 4 yıl öncesinin 10 Temmuzunda böyle yağmur da yoktu hava mis gibiydi. O dönem yazın İstanbul’da kalmak adına Beyoğlu Sinamasında iş bulan bendeniz iş çıkışında bir arkadaşımla buluşmak için sözleşmiştik. Ama arkadaşım başka bir arkadaşını çağırdığını ve onunla az biraz görüşüp onu ekeceğimizi söyledi. Daha sonra duyduğuma göre aynısını Mert’e de demiş. Biz biyerde oturup birşeyler içerken beklenen misafir geldi. Gözüme kocaman görünen bu sakallı arkadaştan gerçekten de ilk görüşte az biraz tırsmıştım. Gün ilerleyip damarlarda dolaşan alkol miktarı arttıkça kendisinin bana olan ilgi ve alakası da artmaya başladı. Ben bütün coolluğumla reddederken o bütün inadıyla devam etti. Hatta onunla bir kere daha buluşmam için benden söz aldı. Gerçekten de bunu takip eden 10 gün içinde kendisi Holywood filmlerine taş çıkarır bir yerli “10 günde kız nasıl tavlanır?” filmini yaşattı bana. Sevdiğim filmlerden, animelerden dem vurdu, romantik şarkıların her türlü kızda yelkenleri suya indirebileceğini gösterdi. Evet, 10 günde beni tavlayan bu muhteşem insanla bugün 4. Yılımızı bitirdik.

Bu geçtiğimiz 4 yılın 3.5 yılını zaten aynı evde geçirdik. Beraber yaşayan çiftlerin anlaşamayacaklarının yalan olduğunu cümle aleme gösterdik. Gerçi geçen yıllarla beraber iyice eve kapandık ama bu bizim tercihimizdi çünkü evimizi ve beraber evde vakit geçirmeyi çok seviyorduk. Kalkıp kahvaltı hazırlamak, yedikten sonra televizyonun önünde iki saat çay sigara ile saçma sapan muhabbet etmek, haftalık animeleri aynı heyecanla beklemek, kendimizi kaybedip anime uğruna sabahlamak, odamız için yeni eşya bakmak, bütçeleri birleştirmek, evimizden çıkmayan artık beni de “yenge”den çok arkadaş olarak gören can dostlarla vakit geçirmek, araba kiralayıp Çanakkaleden İzmir’e yapılan seyahatler, hayatımıza bomba gibi düşen Luxor ile daha ciddi sorumlulukların altına girmek ve bunun gibi daha birçok güzel küçük olay ile 4 yılda değiştik güzelleştik, birbirimize daha çok bağlandık.

(4. Yıl hediyelerimiz)

Evet biz romantik bir çift değiliz, neden olalım ki! Birbirimizi sevdiğimizi ikimizde taa içimizde biliyoruz. Bunu her an yapay yapay vıcık vıcık etrafa şov olarak göstermek bizim işimiz değil. Ben şahsen özel günlerde bütçeyi sarsan aşırı resmi romantik bir yemektense, onun bana beklemediğim anlarda aldığı nutellayı tercih ederim.^_^.

İkimizde başka şeylerle uğraşırken bana dönüp seviyorum demesini seviyorum.

Günün her saatinde beni güldürebilmesini seviyorum.

Aslında birşeyi takmaz gibi görünüp gerçekte sevdiklerine karşı çok düşünceli olmasını seviyorum.

Ciddi biri olmamasını seviyorum, kendisi ultramega ciddi beni böylelikle hizaya getirdi.

4 yıl hediyesi olarak One Piece t-shirtleri bastırmak gibi şirin fikirler üretmesini seviyorum.

Luxora olan sevgisini seviyorum.

Bana olan aşkını seviyorum.

Aslında kendisini her haliyle hepten seviyorum bayaa da çok seviyorum.

Gelecek ay nişanımızdan sonra ilişkimiz artık daha ciddi bir yola girecek, ikimiz de dört gözle bunu bekliyoruz. 4 yılın nasıl geçtiğini anlayamadım… Bundan sonraki bir sürü 4 yıl da böyle geçecek biliyorum.

Bana bu mutluluğu yaşattığın için teşekkür ediyorum sevgilim. Biliyorsun daisuki dayoo!!!

Ps: Ben romantik yazı yazamam, en fazla bu çıktı. Hissettiklerimi anlatmam imkansız zaten… Yazının özeti: mutluyuz seviyoruz…

7 Temmuz 2010 Çarşamba

"Hani One Piece karekterleri ölmezlerdi"- Kamina :(((

(mart 2010-temmuz 2010)
(T__T)
07.07.2010 Bugünü yılımın en kötü günü ilan ediyorum. Bazı başka şeyler de oldu ama bugünün asıl konusu ayrı. Sinirler ancak kendini toparlıyor. Bugün saat 2 sularında bu yazıyı yazmış olsaydım kesinlikle şu an çeşitli küfürler okuyor olurdunuz. Öncelikle Luffy’den başlamak istiyorum. Az da olsa bloğumu takip eden bir kitle var, lütfen içinizde az da olsa hayvan sevgisi varsa bu okuyacaklarınızı bir şekilde yayın etrafa… Bizim başımıza gelenler başkalarının da başını yakmasın.

Luffy şu yazımda aramıza katıldı diye sevindiğim minik bir kedicik. Kamina’nın özür dilerim ama kendini bilmez bir arkadaşı özenti kardeşinin baskılarıyla mecidiyeköy’deki çok ünlü bir petshop zincirinin bir şubesi olan bir yerden yaklaşık 2 milyar verip bir adet küçük british short hair alıyorlar. Kedi ile gelen karnede kedinin ocak doğumlu olduğu ve bütün aşılarının tam olduğu yazıyor. Fakat annesinden daha doğru dürüst süt bile emmeden ayrılıp, “küçük olsun daha sevimli olduğu için çabuk satılır” mantığıyla diğer bebelerin yanına koyulan minik Luffy eve götürüldüğü ilk günlerde evin birkaç yerine tuvaletini yaptığı ve şebeklik yaparak sahibini eğlendirmediği için hasta ve depresif bu denerek kapının önüne konmuştur. Öncelikle evcil hayvan edinmenin kıyafet almakla aynı şey olduğunu düşünen bu zihniyeti ben…Neyse Mert’in aabisi Kamina ben bakarım diyip kediyi alıyor ben de isim annesi olup adını Luffy koyuyorum. Bu olay bundan 1 ay önce filan oluyor. İlk geldiğinden beri Luffy zaten bağışıklığı küçük zayıf bir kediydi ki bu tamamen petshoptan kaynaklanıyor.

Birkaç hafta sonra Luffy’nin vücudunda iltahaplı bir yara çıktı. Kamina veterinere götürdüğünde veteriner (işten anlamayan insan) onun petshopta ısırıldığını ve iltahap kaptığını söylemiş. Luffy o zamandan beri hastalıktan kurtulamadı. O yara iyileşti bu sefer gözü akmaya başladı, üzerine bu hafta inanılmaz bir ishal… Tabii bu sırada sorumlu bir kedi babası olarak Kamina sürekli Luffy’i veterinere taşıdı. Beşiktaş’ta malum bulvarın ismindeki veteriner kliniğindeki kadın “ Bunların cinsi böyle, zayıf olurlar, korkulacak bir şey yok” gibi saçma sapan konuşup durdu. Ama bütün bunlara rağmen Luffy iyileşmedi. Üstelik Luffynin bünyesinin o kadar zayıf olduğunu bile bile 5 aylık kedilere yapılan ağır aşılara devam etti.

Bu hafta ishal ve halsizlik tavana vurunca ben kedi sahibi başka bir arkadaşımdan daha güvenilir bir veterinerin adresini aldım. Oraya götürdük, hatta 2 gece orada kaldı ki serum takılsın tedavisi daha kolay olsun diye. 2 Gün sonra Mert Luffy’i Eskişehir’e götüreceğini söylediği zaman “Tabii götürün, hiç birşeyi yok, ishali de toparladı, birkaç güne düzelir” diyip bizi rahatlattılar.

Sonuç olarak Mert Eskişehir’de milyonuncu antibiyotiğini olması için veterinere götürdüğünde direk Corona virüsü diye teşhis koymuş ve taa en başında ısırma nedeniyle olan yarayı Mert daha görmeden tarif edip bu tür yaralar olabileceğini söylemiş. Zaten Mert yola gitmeden ben Luffynin poposunu yıkarken bacağında da kan oturmuş bir yara görmüştüm. Neyse, oradaki vet de toparlar dedi bir şekilde. Ama hemen ertesi gün yani dün akşam Mert’den kötü haberi aldım. Biz toparlamasını beklerken Luffy kötüleşmiş ve bu sefer de Kedi gençlik hastalığı olduğunu söylemş veteriner. Luffy’cik gözlerini bile açamadan ayağında serum bağıra bağıra acı çekiyomuş Mert gördüğünde. Sonuç itibari ile bu sabaha kadar dayanamamış. Dayanamamış diyorum çünkü veterinerdeydi.

Şimdi sorarım size, biz kime güvenicez. Yani Luffy’nin neden öldüğünü bile bilmiyoruz. El kadar bebe okumuş etmiş üç tane veteriner ve şerefsiz bir pet shop tarafından öldürüldü ve biz izlemekten ve onlara güvenmekten başka hiçbirşey yapamadık. O paragöz adamlara verilen paranın haddi hesabı yok hayır para diye söylemiyorum demek istediğim iyileşsin diye yapabileceğimz herşeyi yaptık. Sonuçta doktorduk dedik güvendik…

Yatacak yeri olmayanlar

1) -Özenip de kedi köper edinip sıkılıp sokağa bırakanlar…

2) - Para hırsı yüzünden el kadar yavruları annesinden ayırıp dezenfekte edilmeyen uffacık kafeslere koyup, aşıları tam diyip- ki bu da yalan- uçuk fiyatlara satan petshoplar.

3) -Yapay yapay sevgi gösterileri dışında aslında hiç bir şey yapmayan hatta hayvanların durumunu daha da kötüleştiren salak veterinerler.

Yine de o salak veterinerlerden raporları alıp en adi olan o petshopun canına okucam. Yasal yollara yeterli param olmadığı için maalesef başvuramıyorum zaten maddi bir beklentimiz yok. Sadece cümle aleme rezil olsunlar, insanlar da petshopların nasıl yerler olduğunu öğrensinler istiyorum.

Dayanıp da okuduysanız teşekkür ederim. Lütfen aklınızda petshopdan pet edinmek varsa hemen vazgeçin. Bakın biz Luxor’u sokaktan değil ama evde zaten çok kedisi olduğu için yavrulara bakamayıp dağıtan birinden aldık. Annesinin yanından 3-4 aylıkken ayrılıp geldi ve hiçbir sağlık problemi yok. Kedi köpek edinmek istiyorsanız lütfen ya barınaklardan, ya dediğim gibi annesinin yanından ya da sokaktan alın. Noolur petshoplara daha fazla para yedirmeyin!!