10 Aralık 2010 Cuma
mary stayed out all night
6 Aralık 2010 Pazartesi
Kelimeler kifayetsiz: One Piece 478
3 Aralık 2010 Cuma
Yeee, şeeeep!
Hep bunu yapıyorum. Diyorum ki konsept olan dizilerden animelerden hoşlanmam, başlamamak en iyisi. Ama hep yanılıyorum. Her seferinde kendime bir daha önyargılı olma direkt başla diyorum. Basketbol yüzünden Slam Dunk’a ve Buzzer Beat’e, Boks yüzünden Hajime no Ippo ve One Pound of Gospel’e nasıl başlamadan önce uzun uzun düşünüp, başladıktan sonra izlenebilecek en kısa zamanlarda bitirip kendimi aştıysam, yemek yapılıyor öyle dizi mi olur dediğim Pasta da tarafımdan en hızlı bitirilen diziler arasında ilk 3 e yerleşti. Ve dizideki Şep-Balık çiftimiz en sevdiğim çiftler sıralamasında 2. Sıraya yerleşti. Birincisi sarsılmaz yeriyle tabii ki Coffee Princein tatlıları Han Kyul ve Eun Chan...
Pasta huysuz şefiyle, masum ama dürüst çaylağıyla, muhteşem mutfağı ve tabii ki yemekleriyle beni benden aldı. Bir çok blogda da görüp dikkat ettiyseniz dizinin parlayan yıldızı kesinlikle şef(p) Choi Hyun Wook rolündeki Lee Sun Gyun’du. Ben bu amcanın sesine ve tavırlarına zaten taa Coffee Princeden beri hastaydım ve onu başrolde görmek beni çok mutlu etti. Coffee Prince’teki Eun Chan’ın Noel Babası gibi sürekli şirin, düşünceli, çok nadir sinirlenen romantik müzisyenden burada eser yok. Şepimiz cümlelerin sonunu bağırarak bitiren, ceza olarak sürekli çaylaklarının alnına fiske vuran, mutfağında kadın istemeyen, çok yaratıcı aşağılama cümleleri bulabilen ama aslında aşağıladıkça ve azarladıkça sevgisini gösteren dünya tatlısı bir hırçın. Bana nedense öğrencilerini çok öok seven ama onların iyiliği için onları sürekli azarlayan yaşlı öğretmenleri hatırlattı. Neyse efenim, mimikleriyle, konuşma tarzıyla ve hareketleriyle muhteşem bir şefi canlandıran Sun Gyun aabimizi ayakta alkışlıyoruz.
Ama ben şef kadar Seo Yoo-Kyung karakterini de sevdim. Ya bu kadar saf, azimli, inatçı ama aklına geleni hiç çekinmeden çat çat söyleyen balığımızı da Kong Hyo-jin ablamız harika canlandırmış. Şefin de dediği gibi “yee, şep” diyişi, o yamuk yumuk suratıyla hoşuna gitmeyen bişi olduğu zaman ağzını bükmesi, şef bunu her azarladığında maymun gibi gülmesi, kendisine aşık olan müdürle olan ilişkisi ne bileyim çok şirindi. Zaten şepi de ancak böyle biri adam edebilirdi. İnatçı ve saf!
Ama açıkçası mutfakta çalışan ekibin çoğunu pek sevemedim. İtalyadan gelen ekip kıvırcık saçlı, Kimi wa Petto’daki Momo’ya benzeyen tip dışında çok soğuktu, Kore ekibi ise bildiği fesattı. Dizinin sonunda her şey rayına oturdu ama bir çok bölümde resmen onları nefretle izledim. İlk bölümde kovulan 3 salaktan bahsetmek bişle istemiyorum. Gıcıklar!
Çok fazla romantizm, aman çiftlerimiz sarılsın, öpüşsün gibi şeyler burada yok. Zaten şep-balık ikilisine ters. Ama 14. Bölümün sonundaki otobüs durağı sahnesi ve çaylağın evine gittikleri sahneler kesinlikle baştan alınıp alınıp izlenecek sahneler, zira ben öyle yaptım.
Kore dizileri izleyenlerin çoğu zaten izlemiştir ama ben yine de reklamını yapayım. Huysuz şepimizle tatlı çırağımızı tanıyın bence çok seveceksiniz. Böyle “ay yerim ben sizin ikinizi” diyeceksiniz.
2 Aralık 2010 Perşembe
gong yoo'nun yıllar önce kaybolan ikizi...
Bu pazartesi kendim için büyük, insanlık için küçük bir adım attım!
Bu geçtiğimiz Pazartesi sevgili kaynım msnden birden bana “Hastalığın nedir, buldum.” Dedi. Ben yaklaşık 3 yıldır sürekli nedeni belli olmayan bir hapşırma ve burun akıntısıyla uğraşıyorum. Hapşırma ve burun akıntısı ne kadar büyük bir problem olur demeyin, çünkü gerçekten de sürekli olması insanı çok yoruyor. Yani sabah gözünüzü açar açmaz hapşırmaya başladığınızı ve bunun her gün bir kaç saat devam ettiği düşünün. Ardı arkası kesilmeyen burun akıntısı da cabası. Ek olarak bu 3 yılda bütün kış geçmeyen bir öksürükler de eklendi. Havalar soğudunda yakalandığım ilk griple başlayan ve mayısta havalara ısınana kadar yer yer azalsa da hiç bir zaman tam olarak geçmeyen, gece uyutmayan dede öksürüğü. Neyse kaynıma göre KOAH olmuş olabilirmişim. Şimdi salim kafayla muhtemelen değilim diye düşünüyorum ama o anda yani Pazartesi inanılmaz korktumç Bildiğiniz ölüm korkusu gibi bir şey.
Sigara bağımlısı olmama rağmen kanserdir, sigara içmiş ciğer resimleridir nedense bana bu vakte kadar hiç etki etmemişti. Ama KOAH beni çok korkuttu, çünkü tedavisi yok, hemen öldürmüyor ama ölene kadar süründürüyor. Sürekli bir nefes darlığı, istediğini yapamama hali, yatağa bağlılık...beni çok korkuttu. Günün birinde zaten bırakacaktım çünkü nişanlıyım, evleneceğim günün birinde çocuk isteyeceğim filan. Vücudumun tertemiz olması gerekiyor ki çocuk sağlıklı olsun. Ama o günün bu kadar erken geleceğini düşünmemiştim. En azından mezun olmayı beklerim diyordum. Neticede bu Pazartesi sigarayı bıraktım. Daha önce ailemin yanına gittiğimde yakalanma korkusu yüzünden sigara içmeden haftalar geçirdiğim olmuştu ama hayatımda ilk defa İstanbul’da, yalnızken kendi rızamla karar verip sigarayı bırakıyorum. (Bu arada benim dünya tatlısı nişanlım da –ki kendisi tiryakilerin şahıdır- bıraktı. En azından niyetine girdi, bu da bir aşamadır)
Bu yazıyı buraya yazıyorum ki baktıkça başlayasım gelse bile utanıp başlamayım. Sürekli kendime sigarayı bırakmanın faydalarını sayıyorum. Bir kere bu hastalıklarımın azalacağına inanıyorum. Sonraa, evim temiz kokacak, üstüm başım temiz kokacak. Sınıfta yanımdaki acaba rahatsız oluyor mu diye düşünmeyeceğim. Efendime söyleyim, 5. kattaki evime her çıktığımda asansör yok diye küfretmeyeceğim. Param cebime kalacak. (Gerçekten de az buz bir para değil hani) Akşam dışarı çıktığımızda kışın dışarıda oturup üşümeyeceğiz.
Ama tabii şu an kendimi en kötü hissettiğim şey sürekli yemek istemem. Özellikle bugün canım artık sigara değil de tatlı filan istiyor. Dün gece mesela hayatımda yapmadığım şeyi yaptım, dizi izlerken kendime meyve tabağı hazırladım ağır ağır, oturup onu yedim. Sağlıklı olmak istiyorum ama kilo almak da istemiyorum açıkçası. Şu ilk hafta bir geçsin sağsalim, olmadı ondan sonra bakarım bir çaresine.
Sevgili okuyucularım acaba sizlerin arasından da acayip tiryakiyken bırakan oldu mu?? Bana yardımcı olun piliiiiiz....Yeniden başlamak istemiyorum. Eğer başlarsam kendime olan güvenimi saygımı kaybederim gibime geliyor...