10 Aralık 2010 Cuma
mary stayed out all night
6 Aralık 2010 Pazartesi
Kelimeler kifayetsiz: One Piece 478
3 Aralık 2010 Cuma
Yeee, şeeeep!
Hep bunu yapıyorum. Diyorum ki konsept olan dizilerden animelerden hoşlanmam, başlamamak en iyisi. Ama hep yanılıyorum. Her seferinde kendime bir daha önyargılı olma direkt başla diyorum. Basketbol yüzünden Slam Dunk’a ve Buzzer Beat’e, Boks yüzünden Hajime no Ippo ve One Pound of Gospel’e nasıl başlamadan önce uzun uzun düşünüp, başladıktan sonra izlenebilecek en kısa zamanlarda bitirip kendimi aştıysam, yemek yapılıyor öyle dizi mi olur dediğim Pasta da tarafımdan en hızlı bitirilen diziler arasında ilk 3 e yerleşti. Ve dizideki Şep-Balık çiftimiz en sevdiğim çiftler sıralamasında 2. Sıraya yerleşti. Birincisi sarsılmaz yeriyle tabii ki Coffee Princein tatlıları Han Kyul ve Eun Chan...
Pasta huysuz şefiyle, masum ama dürüst çaylağıyla, muhteşem mutfağı ve tabii ki yemekleriyle beni benden aldı. Bir çok blogda da görüp dikkat ettiyseniz dizinin parlayan yıldızı kesinlikle şef(p) Choi Hyun Wook rolündeki Lee Sun Gyun’du. Ben bu amcanın sesine ve tavırlarına zaten taa Coffee Princeden beri hastaydım ve onu başrolde görmek beni çok mutlu etti. Coffee Prince’teki Eun Chan’ın Noel Babası gibi sürekli şirin, düşünceli, çok nadir sinirlenen romantik müzisyenden burada eser yok. Şepimiz cümlelerin sonunu bağırarak bitiren, ceza olarak sürekli çaylaklarının alnına fiske vuran, mutfağında kadın istemeyen, çok yaratıcı aşağılama cümleleri bulabilen ama aslında aşağıladıkça ve azarladıkça sevgisini gösteren dünya tatlısı bir hırçın. Bana nedense öğrencilerini çok öok seven ama onların iyiliği için onları sürekli azarlayan yaşlı öğretmenleri hatırlattı. Neyse efenim, mimikleriyle, konuşma tarzıyla ve hareketleriyle muhteşem bir şefi canlandıran Sun Gyun aabimizi ayakta alkışlıyoruz.
Ama ben şef kadar Seo Yoo-Kyung karakterini de sevdim. Ya bu kadar saf, azimli, inatçı ama aklına geleni hiç çekinmeden çat çat söyleyen balığımızı da Kong Hyo-jin ablamız harika canlandırmış. Şefin de dediği gibi “yee, şep” diyişi, o yamuk yumuk suratıyla hoşuna gitmeyen bişi olduğu zaman ağzını bükmesi, şef bunu her azarladığında maymun gibi gülmesi, kendisine aşık olan müdürle olan ilişkisi ne bileyim çok şirindi. Zaten şepi de ancak böyle biri adam edebilirdi. İnatçı ve saf!
Ama açıkçası mutfakta çalışan ekibin çoğunu pek sevemedim. İtalyadan gelen ekip kıvırcık saçlı, Kimi wa Petto’daki Momo’ya benzeyen tip dışında çok soğuktu, Kore ekibi ise bildiği fesattı. Dizinin sonunda her şey rayına oturdu ama bir çok bölümde resmen onları nefretle izledim. İlk bölümde kovulan 3 salaktan bahsetmek bişle istemiyorum. Gıcıklar!
Çok fazla romantizm, aman çiftlerimiz sarılsın, öpüşsün gibi şeyler burada yok. Zaten şep-balık ikilisine ters. Ama 14. Bölümün sonundaki otobüs durağı sahnesi ve çaylağın evine gittikleri sahneler kesinlikle baştan alınıp alınıp izlenecek sahneler, zira ben öyle yaptım.
Kore dizileri izleyenlerin çoğu zaten izlemiştir ama ben yine de reklamını yapayım. Huysuz şepimizle tatlı çırağımızı tanıyın bence çok seveceksiniz. Böyle “ay yerim ben sizin ikinizi” diyeceksiniz.
2 Aralık 2010 Perşembe
gong yoo'nun yıllar önce kaybolan ikizi...
Bu pazartesi kendim için büyük, insanlık için küçük bir adım attım!
Bu geçtiğimiz Pazartesi sevgili kaynım msnden birden bana “Hastalığın nedir, buldum.” Dedi. Ben yaklaşık 3 yıldır sürekli nedeni belli olmayan bir hapşırma ve burun akıntısıyla uğraşıyorum. Hapşırma ve burun akıntısı ne kadar büyük bir problem olur demeyin, çünkü gerçekten de sürekli olması insanı çok yoruyor. Yani sabah gözünüzü açar açmaz hapşırmaya başladığınızı ve bunun her gün bir kaç saat devam ettiği düşünün. Ardı arkası kesilmeyen burun akıntısı da cabası. Ek olarak bu 3 yılda bütün kış geçmeyen bir öksürükler de eklendi. Havalar soğudunda yakalandığım ilk griple başlayan ve mayısta havalara ısınana kadar yer yer azalsa da hiç bir zaman tam olarak geçmeyen, gece uyutmayan dede öksürüğü. Neyse kaynıma göre KOAH olmuş olabilirmişim. Şimdi salim kafayla muhtemelen değilim diye düşünüyorum ama o anda yani Pazartesi inanılmaz korktumç Bildiğiniz ölüm korkusu gibi bir şey.
Sigara bağımlısı olmama rağmen kanserdir, sigara içmiş ciğer resimleridir nedense bana bu vakte kadar hiç etki etmemişti. Ama KOAH beni çok korkuttu, çünkü tedavisi yok, hemen öldürmüyor ama ölene kadar süründürüyor. Sürekli bir nefes darlığı, istediğini yapamama hali, yatağa bağlılık...beni çok korkuttu. Günün birinde zaten bırakacaktım çünkü nişanlıyım, evleneceğim günün birinde çocuk isteyeceğim filan. Vücudumun tertemiz olması gerekiyor ki çocuk sağlıklı olsun. Ama o günün bu kadar erken geleceğini düşünmemiştim. En azından mezun olmayı beklerim diyordum. Neticede bu Pazartesi sigarayı bıraktım. Daha önce ailemin yanına gittiğimde yakalanma korkusu yüzünden sigara içmeden haftalar geçirdiğim olmuştu ama hayatımda ilk defa İstanbul’da, yalnızken kendi rızamla karar verip sigarayı bırakıyorum. (Bu arada benim dünya tatlısı nişanlım da –ki kendisi tiryakilerin şahıdır- bıraktı. En azından niyetine girdi, bu da bir aşamadır)
Bu yazıyı buraya yazıyorum ki baktıkça başlayasım gelse bile utanıp başlamayım. Sürekli kendime sigarayı bırakmanın faydalarını sayıyorum. Bir kere bu hastalıklarımın azalacağına inanıyorum. Sonraa, evim temiz kokacak, üstüm başım temiz kokacak. Sınıfta yanımdaki acaba rahatsız oluyor mu diye düşünmeyeceğim. Efendime söyleyim, 5. kattaki evime her çıktığımda asansör yok diye küfretmeyeceğim. Param cebime kalacak. (Gerçekten de az buz bir para değil hani) Akşam dışarı çıktığımızda kışın dışarıda oturup üşümeyeceğiz.
Ama tabii şu an kendimi en kötü hissettiğim şey sürekli yemek istemem. Özellikle bugün canım artık sigara değil de tatlı filan istiyor. Dün gece mesela hayatımda yapmadığım şeyi yaptım, dizi izlerken kendime meyve tabağı hazırladım ağır ağır, oturup onu yedim. Sağlıklı olmak istiyorum ama kilo almak da istemiyorum açıkçası. Şu ilk hafta bir geçsin sağsalim, olmadı ondan sonra bakarım bir çaresine.
Sevgili okuyucularım acaba sizlerin arasından da acayip tiryakiyken bırakan oldu mu?? Bana yardımcı olun piliiiiiz....Yeniden başlamak istemiyorum. Eğer başlarsam kendime olan güvenimi saygımı kaybederim gibime geliyor...
23 Kasım 2010 Salı
İzledim...İzleyin... (Bu başlık problemini aşamayacağım, idare edin)
Son zamanlarda 3 tane kore dizisi izledim. Bunlardan ilki Mischievous Kiss. Itazura no Kiss’in kore uyarlamasıydı. E fena değildi. Animesinden daha çok beğendiğimi söyleyebilirim. Ama başroldeki çocuk bana Yamashita Tomohisa’yı hatırlattı.
Onu da Yamapi gibi soğuk buldum. Zaten karakteri gereği öyle olması gerekiyordu. Onun yerine kızın sürekli peşinde koşan tipe bayıldım. Ayrıca o da saçlarını kestirdikten sonra oldukça yakışıklı oldu. (Ezilenin yanında ezenin karşısındayım)Sanırım esas oğlan karakterini sevmedim, şimdi günahını almayayım. Zaten kendisi daha sonra Boys Before Flowers’da da karşıma çıktı.
BBF da Japon versiyonundan iyiydi ama sanki tuttu diye biraz uzatmışlar gibi geldi bana. Arada çok gereksiz sahneler vardı gibi sanki. Ya da ben Hana yori dangoyu 3 kere filan izlediğim için nerede ne olacağını ezberlemiş olduğum için, sıkılmış olabilirim. Ama şu iki dizi bitince şunu anladım ki artık klasik hikayeler beni sarmıyor.
Derken kimbapsushinin bloğunda Bad Guy diye bir şey gördüm.(Bu arada kimbapın blogunda daha ayrıntılı süper bir tanıtım var) İntikam hikayesi ve başrollerden birinde Coffee Prince’in cool wafflecısı, Antique Bakery’nin muhteşem gayi vardı. (Evet isimler hala yok kafamda) Dedim arkadaş ben bunu izlerim. Sonuna kadar inanılmaz sardı. Çok beğendim. Oyunculuklar, müzik, kurgu. Her şey on numarayken...Sonu...ah o sonu...Hiç beklediğim gibi olmadı. O kadar güzel bir hikaye o şekilde bitmemeliydi bence. Ama yine de değişik bir şeyler arayanlara tavsiye edebilirim. Sırf Kim Nam Gil için bile izlenir. Bunun ismini nereden biliyorsun derseniz, geçenlerde bakkalın birinin önünden geçerken Trendy adlı dandik derginin kapağında vardı. Oradan merak edip öğrendim.
Lafı bu kadar uzattıktan sonra sadede gelmek isterim. Bu postumun amacı sizlere Kuragehime reklamı yapmak aslında. Geçen hafta 5. Bölümü yayınlandı ve uzun zamandır gelen en iyi josei anime bence.
Konusunu MangaSuyu’ndan arakladım. Ayrıca altyazılarını da buradan bulabilirsiniz. Buyrun:
Diğer Adları: 海月姫, Jellyfish Princess, Denizanası Prensesi
Tür: Josei, Komedi, Parodi
Orijinal Hikaye-Tasarım: Higashimura Akiko
Açılış Şarkısı: Chatmonchy – Koko Dake no Hanashi
Kapanış Şarkısı: Sambomaster – Kimi no Kirei ni Kizuite Okure
Bölüm Sayısı: 11
Bölüm Süresi: 24 dakika
Konu: Hikaye, büyük bir denizanası hayranı olan ve illüstratör olmak için Tokyo’ya taşınan Tsukimi Kurashita’nın etrafında gelişmektedir. Tsukimi, erkekler-giremez kuralı olan fujoshilerle (kadın otaku) dolu bir apartman olan “Amamizukan”‘a taşınır. Fakat bir gün, tarz sahibi güzel bir kadını Amamizukan’daki odasına davet ettiğinde keşfettiği şey, bu “kadın”ın, aslında göründüğü gibi biri olmadığıdır.
3 Kasım 2010 Çarşamba
Şu aralar nefret ettiğim 10 şey
1- Bir sürü boş zamanım olmasına rağmen yapmam gerekenleri bir türlü yetiştiremiyor olmak
2- Yüksek lisans derslerinde lisansta öğrendiğim her şeyin yanlış ya da eksik olduğunu farkedip her şeyi çorba etmek
3- Çok sevdiğim ve saydığım tez danışmanımın bunun harika olduğunu ve yapmam gerekenin oturup, kendim araştırıp, kendi doğrularımı keşfetmem gerektiğini söylemesi.
4- Her gün 59R durağına yürüdüğüm yolun daha da uzun ve yorucu gelmesi
5- Arabayla en fazla 20 dakika süren yolun trafikte 1.5 saat tutması
6- Ders çalışırken aklımın animelerde, anime izlerken de aklımın derslerde olması nedeniyle hiçbirinden tam olarak zevk alamamak
7- Okuduğum manganın son bölümünün aslında iki yıl önce eklenmiş olduğunu ve manganın hala daha devam ettiğini farketmek
8- Dolapta akşam yemeyi hayal ettiğim çeşitli gıdaların (kalori-lezzet-kahvaltılık ya da akşam yemeği için kullanabilir olması önemli değil,mide dolsun yeter) bozulduğunu görüp, bunun için bir çaba sarfetmemek
9- Misafir sanatçı kedimiz Baka ve ev sahibi Luxor’un beni hiçbir şekilde sallamaması
10- Salı-Perşembe arasının çok yavaş Perşembe-Salı arasının bir o kadar hızlı geçmesi
19 Ekim 2010 Salı
oyle boyle bisiiler
Manasiz bir huzursuzluk var bu aralar uzerimde. Evde surekli yalniz kalmamla ilgili oldugunu dusunuyorum. Eskiden evde yalniz olunca yatamazdim, kalkamazdim filan…Alistim artik. Ama biraz akil sagligimdan supheleniyorum ne yalan soyleyeyim. Evde Luxor’la bayagi koyu muhabbetlere girer oldum. Az once kucagimda severken, sabah yerde yatan kopecigin basinin uzerinden motorla gecen hayvana cikistigimi anlattim ona. Biraz dinler gibi yapti…Sonra en can alici yerinde ayiptir soylemesi kicini yalamaya basladi. Hic iyi bir dinleyici degil .Cok uzuyor beni bu huylari. Oysa ben onu ne kadar sosyal bir ortamda yetistirmistim. Yalnizlik ona da yaramadi.
Zaten buyuk ekranda anime keyfimi, tvnu yamultarak elimden aldi. Bir sure trip attim kendisine…Yuzune bakmadim filan ama gece mirmir geldi yorganin altina. Kiyamadim baristik.
Yuksek lisans derslerinin 3 saat surmesinden de cok dertliyim sevgili okuyucu. 3 saat araliksiz ders yapip dinlenmeden bir 3 saat daha yapinca, beynim boyle kimil kimil baloncuklar cikarip eriyormus gibi hissediyorum. Derslerde 5 kisi oldugumuz icin, yoldan gecene baksam, deftere iki bi sey ciziktirsem hemen dikkat cekiyorum. Bugun artik dayanamayip son bir saatte siniftakilerle gozgoze gelip sessiz bir konusma sonucu anlasmaya varip hocadan ara vermesini istedik. Insafsizlik…Hem de kadincagiz iyi ders nasil verilir cart teknigi curt teknigi diye konusuyordu...Yas 24, 17 senedir profesyonel ogrencilik yapiyoruz diye konsantrasyon suremiz 3 saat olacak diye bir sey yok degil mi? Cisi gelen olur..Karni acikan olur..Ne bileyim…
Bu arada bu yazinin asil amaci Bakumanin 3. Bolumunun altyazisinin hazir oldugunu bildirmekti. Cenem dustugu icin anca bildiriyorum. Buyrum burden alalim sizi.
Bilmem takip ediyor musunuz? Ama ben yine de ekleyeyim. Iki haftadir cevirdigimiz grubun cevirmeni projeyi birakmis, dolayisiyla biz de baska bir grubunkinden cevirdik. Arada farklar olabilir, fazla takilmayin! Elimizden geleni yaptik valla kalite ugruna.
Neyse ben kactim. Ders calismam lazim! Baska bir yazida gorusmek dilegiyle…Jaaa ne~
PS: Simdi farkettim de ne zamandir animeyle ilgili bir seyler yazmiyorum. Izliyorum ama analiz yorum yapacak modda degilim nedense.
15 Ekim 2010 Cuma
yuki yoshihara : sex komedilerinin tensai cizeri
Yillar once shoujo mangalara bakarken karsima ilk one-shotlarindan biri cikmisti. Tam olarak hangisi oldugunu simdi hatirlamiyorum ama okurken gulmekten gozlerimden yas gelmisti. Iste bunu cok net hatirliyorum. Sonra derhal diger mangalarini hoop indiriverdim. Ilk HaaHaa’yi okudum. Bence hala en iyi mangasi odur. Ama Itadakimasu da onunla yarisir.
Konular genellikle birbirine benziyor. Daha dogrusu benzemese bile karakterler genelde ayni tarz oldugu icin bana oyle geliyor. Yuri Yoshihara’nin cizmekten vazgecemedigi kadin karakterler, kendini isine adamis genellikle iffetli ama sonradan tanistigi bir adam yuzunden acilan ve neredeyse birer seks manyagi haline gelen kadinlar oluyor. Ve bircok shojo mangada olan, saldiran erkek, utanarak kacan kizlarin aksine Yoshihara’nin kadinlari, erkeklerin uzerine atlayan, onlari utandiran, biraz salak ama hep ama hep komik karakterler.
Cizimlerinin harikaligini anlamaniz icin birkac mangasini okumanizi siddetle tavsiye ederim. Eger 20li yaslardasaniz, artik degisik tarzda yasiniza uygun mangalar okumak isterseniz asagida siraladigim mangalarla baslayin derim ise.
Itadakimasu
Isi geregi gittigi bir otelde tanistigi inanilmaz yakisikli bir bishounenden cok etkilenen Naeko, ertesi gun ofiste eski kocasinin yeniden evlenecegi ogrenir ve o sirada ofise gelen dun karsilastigi cocuga yapisir ve onunla evlenecegini soyler. Cocuk itiraz etmeden kabul eder. Tabii ki o sirada Naeko henuz, dun karsilastigi, evlenecegi cocugun eski kocasinin kardesi oldugunu bilmiyordur.
Bir erkek lisesinde gecici ogretmen olarak calismaya baslayan iffetli Seiko, daha ilk gunden okuldaki biyoloji ogretmeninin ilgi alanina girer. Gerci o ne kadar yanlis anlasa da adamcagizin amaci sadece cok ilginc koktugunu dusundugu Seiko uzerinde bilimsel deneyler yapmaktir. Ya da gercekten oyle midir?? (Turkcesini okumak isterseniz mangasuyunda cok yakinda baslayacak)
Ben boyle ayipli seyler hayatta okumam derseniz de, komik seks sahneleri icermeyen mangalari da mevcut. Bakmaktan zarar gelmez, cok seveceksiniz eminim ama.
10 Ekim 2010 Pazar
bakuman 2
9 Ekim 2010 Cumartesi
tokyo'dan haber getirdim haaanim!
8 Ekim 2010 Cuma
kışa giriş mızmızlanması
Aaa nereden nereye geldim. Hah sabah beni uyandiran gurultu bitisigimdeki okul spor salonundan gelen ogretmen bagirtisiydi. Bir uyandim iki buklum olmusum zaten soguktan, luxora da Elmyra gibi sarilmisim isinmak icin. O da halinden memnun yorganin icinde. Ilk basta yeni uyandigim icin usuyorum sandim…yok degil..bildigin soguk! Catidaki pitirtidan anladim yagmur yagdigini ama yine de camdan bakmak yetmez bir de emin olmak icin cami acar elini cikarirsin ya! Hah bir actim cami…aninda sirilsiklam, sokaga baktim sel goturuyor. Zaten soguk…Emin olamadim, ekimin ilk haftasi olduguna kendimi inandiramadim bir sure.
Sicak hava ufleyen artik tuvalete bile yanimda tasidigim seyyar isiticimi alip odama yollandim tekrar…Hava karanlik…Annemin zorla verdigi yun yorgana nevresim gecirmedigim icin o koye ozgu cicek desenli agir cok agir yorganla ustundeki anime afislerinin zitligi, benim uzerimde dizleri kendinden gecmis pijama altinda yun patikler, sac bas desen insanliktan cikmisim, soguk diye suya dokunmamisim sabah, bugune bitirmem gereken odevler, yarinin da boyle yagisli olacagini bile bile evden cikacak oldugumu bilmem, evde ekmek olmadigi icin bakkala gitme zorunlulugu…. Icimi saran hissiyati anlatamam size, anlattim bu kadar oldu.
Bu sekilde bir ay filan gecince adapte oluyorum, tekrar calismaya basliyorum, gunduz saatinde isigi acmak bana koymamaya basliyor, yagmur tekrar romantic gelebiliyor…ama bu gecis doneminde cok uyuz ve cok memnuniyetsiz bir insan oluyorum.
Zaten kaloriferler yanmiyo..Hain domdom bakkal da soylemedi ne zaman yanacagini. Kesin biliyo ama bana kil oldugu icin soylemiyor. Bi de guldu terbiyesiz “Senin ev tabii en ustte, cok usuyosun degil mi? eheheheh”
Neyse ben yine cay demledim. Iceyim de isinayim bari. Biraz yazarsam iyi gelir dedim ama isinana kadar bana pek bisey iyi gelmeyecek sanirim. Ben gittim. Hoscakaliiin!
3 Ekim 2010 Pazar
Bakuman
Daha once bahsetmistim, ceviri yapmaya basladim diye. Manga cevirilerim yavaslasa da devam ediyor, ek olarak anime cevirilerine de basladim. Belki biliyorsunuzdur, bu sezon Death Note’un mangakasinin son saheseri Bakuman’in animesini basliyor. Hatta basladi, hatta biz mangasuyu olarak cevirdik koyduk.^__^
Turkce altyazili funsub versiyonlarini aceleye getirmeden kaliteli olsun diye daha sonra gelecek ama turkce altyazisi srt dosyasi olarak ciktiginin aksamina ya da en gec ertesi sabaha hazir olacak.
Nedir bu Bakuman derseniz, animemangatr’den suspusun yazdigi aciklamayi aynen aliyorum. Buyrun,
Ben animesinin cikacagini ogrenince mangasini birakmistim. Ama cok basarili oldugunu soyleyeyim. Ozellikle eger ilginizi cekiyorsa manga dunyasi, shounen jump, cizimler konusunda oldukca da bilgilendirici. E bi de komik! Romantizm az da olsa var...son zamanlarda gercek yasami anlatan en iyi serilerden biri olmaya aday bence.
Buyrunuz bu da altyazisi
Buyrunuz bu da torrenti icin...
Zaten deprem oldu evde yalnizim diye cok korkuyorum. Bari anime izleyeyim de kendime geleyim. Bu arada Slam Dunk’a basladim, yakinda biter. Bitince hakkinda yazayim da reklemini yapayim biraz. Nhaahaha..hoscakaliiin!
26 Eylül 2010 Pazar
yine saçma sapan bir yazıyla aranızdayım...-başlık bulamıyorum,evet!-
Benim bir tanecik tatlı nişanlım hastalanarak hepimizi korkuttu. Bir hafta hastanede yattı Eskişehir’de. Ama allahtan çok ciddi bir problem değildi, yediği onlarca serum ve mglarca antibiyotikten sonra şimdi iyi. Bir de üzerine hava değişimi verdiler, şimdi İstanbul’da beraberiz ^__^
Eskişehirden artık gel diye başımın etini annemlerin yanına gittim, bir temiz dinlendim. Aslında dinlendim bir yandan da sıkı çalıştım. Çevirisini ve editini yaptığım (Suspusla beraber tabii ki) Shin Prince of Tennis’te güncele yetişebilmek için her gün iki bölüm editledik. Zira 3 Ekim’e kadar onu yetiştirip Bakuman’ın çevirisine odaklaniciiim. Bu arada Bakuman’ın çevirisini çok hızlı bir şekilde yapıp MangaSuyu’na koyacağız, hatta ben buradan da paylaşmak niyetindeyim. İzlemek isteyen doozo!!
Başka başkaaa, yarın okulum açılıyor. Öğrenciliği çok iyi yaptığım için bildiğiniz gibi yüksek lisans devam edeceğim, O yüzden biraz heyecanlıyım ne yalan söyleyeyim. Her sene bu heyecanı aynı şekilde yaşıyorum ya atamadım bir türlü. Hani olur ya ilkokulda Pazar akşamları bir güzel yıkanırsın annenin önlüğünü ütülemesini izlerken böyle bir karnına ağrı girer gibi olur, hah işte öyle. 4 tanecik ders aldım halbuki ne kadar zor olabilir. Ama yine de işte huy! Çıkmıyor ki! Ha bir de kredisiz Japonca aldım 3. Kur, ama ne yalan söyleyeyim komple unuttum gibi geliyor. Tembellik etmesem de yarın biraz baksam yoksa Mariko Sensei beni çiğ çiğ yer. Yemin ederim kadını kabuslarımda görüyorum. Bir Japon çalışkanlığı örneği olduğu için tembelliğe, ders asmaya tahammülü yok. Çocuk azarlar gibi azarlayıveriyor sınıfın ortasında “Hazukashiiii!” diyip saklanacak yer arıyorsun. İkinci kurda öğrendiğim 80 kanjiden aklımda taş çatlasa 5i kalmıştır. Hiragana yine ezberimde ama kataganadan eser dahi yok! Onu zaten baharda da zor ezberlemiştim. Çok kullanılmıyor, bildiğiniz gibi sadece yabanci kökenli kelimelerin yazılışında kullanılıyor.
Bu aralar rüyamda One Piece’i çok görür oldum. Resmen meraktan beynimde kuruyorum uyumadan önce sonra bütün gece Luffy’lerle uğraşıyorum ama çok da güzel oluyor pek de güzel oluyor. Spoiler vermek istemiyorum ama şu son 3-4 gün nasıl geçecek bilmiyorum. Resmen Eicchiro kardeş bize işkencelerin en büyüğünü çektiriyor. Bomba gibi bir bölümle kendini affettirecek ama eminim.
Rüya demişken, dün de Luxorla uğraştım bütün akşam. Garibim ilk defa bu kadar uzun kaldı yalnız kaldı evde. Tam 10 gün. Abim gelip yemeğini verdi gitti ama…Sosyal bir kedi olduğu için depresyona girmiş resmen. Bize geldiği günden beri hiç yapmadığı bir şey yapmış, dün sabah abimin yatağının üzerine kakasını yapmış hem de iki kere! Haydi o temizlenir ama gördüğüm şey hiç hoş değildi çünkü kakasında kan bulduk! Ne yapacağımı bilemiyorum şu an, bugün Pazar yarın bir veterinere götüreceğiz ama güvenemiyorum da artık hiçbirine…Bir de kulağında bir yara var, kendi mi yaptı, bir yere mi çarptı…O da meçhul! Söz verdim bir daha bu kadar yalnız bırakmayacağım! En azından güvenebileceğim bir arkadaşıma bırakacağım…Kıyamam ne kadar sevindi bizi görünce anlatamam…Dibimizden ayrılmıyor şimdi…
Bu arada resmen annemlerin ısrarıyla buraya bir not düşmek gereğini duyuyorum. Arkadaşlar, İstanbul’da Avrupa yakasında Fizik ya da Matematik dersi almak isteyen olursa, bana ulaşabilirsiniz…Kendini övmeyi seven bir insan değilim ama bu işi birçok insandan çok severek yaptığımı söyleyebilirim. Alan bilgisi olarak da yetersiz olduğumu düşünmüyorum…E ücret de uygun ^__^ Ben buraya notumu düşeyim de…Belki özel ders almak isteyen filan vardır…Ay utandım..Ama ekmek parası arkadaşlar..Babam resti çekti artık, bak başının çaresine dedi^_^
Neyse bu saçma sapan ortaya karışık yazının da sonuna geldik. Görüşürüüz, jaa ne!